Türkiye yıllardır üniversiteye girişte yeni bir sınav sistemini tartışıyor. Yani, Öğrenci Seçme Sınavı'nın (ÖSS) yerine daha çağdaş, daha bilimsel ve en önemlisi daha adil bir sınav modelini arıyor.
Çünkü ÖSS hiç de adil bir sistem değil. 12 yıllık emeği sadece 195 dakikalık sınavla hükme bağlıyor. Ya yüksek öğretime geçit veriyor ya da sıfırlıyor.
ÖSS'ye alternatif modellerin başında "Olgunlaşma Sınavı" gösteriliyor. Son olarak üç gün önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, "Üniversite giriş sınavının kaldırılarak, yerine orta öğretim başarısını ve orta öğretim sonunda yapılacak Olgunlaşma Sınavı'nı esas alan bir sisteme geçilmesi" çağrısı yaptı.
Ancak, bu alternatif sınavın işleviyle ilgili görüşler farklı.
Kimi lise bitirme sınavına ek olarak böyle bir sınavın yapılmasını ve Olgunlaşma'nın üniversiteye giriş sınavı olarak değerlendirilmesini öneriyor.
Kimi lise öğretimi sonunda sadece Olgunlaştırma Sınavı düzenlenmesinin daha doğru olacağını savunuyor.
Kimi Olgunlaşma Sınavı'nı üniversiteye giriş sınavı sonuçlarına "Kısmi" etki yapacak biçimde düşünüyor.
Kimi de orta öğretim boyunca birden fazla Olgunlaştırma Sınavı yapılması görüşünü destekliyor.
Milli Eğitim Bakanlığı da son yıllarda tüm bu seçeneklerin karması diyebileceğimiz modeller geliştirdi. Sonuncusu geçen yıl kamuoyuna açıklandı: 10, 11 ve 12'nci sınıfların sonunda Olgunlaştırma Sınavı düzenlenecek, bu sınavlardan alınacak notların ortalaması ÖSS puanına eklenecek. Başlangıçta yüzde 25 ağırlığa sahip olacak bu ortalama notun etki oranı zamanla artması da öngörüldü. Bu öneri de şimdilik rafta duruyor.
Bizim için ÖSS'ye alternatif veya ÖSS'nin tamamlayıcısı Olgunlaştırma Sınavı'ndan çok "Nasıl bir Olgunlaştırma Sınavı?" sorusunun yanıtı daha çok önem taşıyor. Yine test sistemine dayalı bir sınav mı? Ezberciliği teşvik eden bir sınav mı? Yoksa gençleri bilgiyi yeniden üretmeye, yaratıcılıklarını geliştirmeye, yorum, analiz, sentez yapmaya zorlayacak bir sınav mı?
Olgunlaştırma Sınavı'nın gençleri üniversiteye yönlendirmesinin yanı sıra, adında da vurgulandığı gibi olgunlaşmalarına katkıda bulunması amaçlanacaksa, yukarda saydığımız üç seçenekten sonuncusu benimsenmeli.
Buyurun birkaç soru
Gençler bilgiyi işlemesini ve yeniden üretmesini öğrenmeliler ki, "Tarihin objektif olması zorunluluğu tarihçilerin de objektif olmalarını gerektirir mi?" sorusunu yanıtlayabilsinler.
Gençlerin yaratıcılıkları teşvik edilmeli ki, "İmkânsızı istemek saçmalık mı?" sorusuna cevap verebilsinler.
Gençlerin yorum, analiz, sentez yapma yetenekleri geliştirilmeli ki, "Alexis de Tocqueville'in 'Amerika'da Demokrasi' adlı eserinin aşağıdaki bölümünü açıklayın" sorusunda bocalamasınlar.
Verdiğimiz örnekler dün Fransa'da düzenlenen Bakalorya'da, yani Olgunlaştırma Sınavı'nda soruldu. Sınavda öyle sorular vardı ki, benim diyen donakalır. Buyurun birkaçı: "Hiçbir bilim dalının yanıt veremediği sorular var mı? Lisan, düşünceye ihanet eder mi? Teknik gelişme insanları değiştiriyor mu?" Bilgi çağında Türkiye bilgiden çok şansı ölçen sınav sistemiyle nereye kadar gidebilir? Yazı-tura sınavlarıyla yetişen kuşaklarla küresel rekabette nasıl yol alabilir?
Bunlar da bizim sorularımız. Bir cevap veren çıkar mı acaba?