ABD'de ve Avrupa'da bir sevinç, bir sevinç: "Dedi... Dedi..." Kim, ne dedi? "İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ağzından ilk kez 'Filistin devleti' sözcüğü çıktı. Böylece Filistinliler'in devlet kurma hakkını kabul etmiş oldu."
Peki nasıl bir devlet? 1- Silahsız olacak. Yani, ordusu bulunmayacak. 2- Hava sahasını kontrol edemeyecek. Yani, Filistin hava sahasında İsrail dilediği gibi cirit atacak. 3- İsrail'in "Yahudi devleti" olduğunu kabul edecek. Yani, Filistinli göçmenler sorunu İsrail sınırları dışında çözülecek. Yani, yüzbinlerce Filistinli vatanlarına, evlerine dönemeyecek. 4- Yerleşim yerleri "Doğal yayılmasını" sürdürecek. Yani, Filistin topraklarındaki Yahudi kasabaları kalacak, üstelik daha da yayılarak. 5- Doğu Kudüs, İsrail'de kalacak. Yani, Filistin devleti başkentinden vazgeçecek. Sadece başkentinden değil, can evinden de. 6- İran'la ittifak yapamayacak. Yani, dış politikası için İsrail'den icazet alacak. (Not: Zira, İran'daki seçimlerin sonucuna en çok İsrail sevinmişti. İsrail'in barış planı da en çok İran'ı sevindirdi!)
Buna devlet değil, olsa olsa "Bandustan" denir. Güney Afrika'da beyaz azınlığın ırkçı diktatörlüğü döneminde siyah çoğunluk için oluşturulan "Özel bölgeler" gibi birşey. Beyazlar, Güney Afrika ile bugün Namibya diye bilinen Güney-Batı Afrika'da da 10'ar "Bandustan" kurmuşlardı. "Black Homeland" (Siyah yurdu) dedikleri hayvanat bahçesinden farksız bu "Bandustan"lara 3.5 milyon kişi nakledilmişti. Ülkenin geri kalan bölümlerinde beyazlar rahat etsin diye. Ve sürülen o milyonlarca kişi "Özerk devlet" statüsü verilen "Bandustan"ların vatandaşlığına geçirilmişlerdi. Güney Afrika'yı siyah vatandaşlardan temizlemek için!
Ama Filistinliler'e "Kocaman" iki lütufta bulundu Netanyahu: "Bayrakları ve ulusal marşları olabilir!" Bayrağı olacak ama bayrağı taşıyacak askeri, bayraktarı olmayacak. Ulusal marşı olacak ama marşının yükseleceği havası olmayacak.
Uzun sözün kısası, Netanyahu, Filistinliler'e egemenlik hakkı bulunmayan bir devlet öneriyor. Ya da ekonomide özerk ama siyasette, savunmada, diplomaside bağımlı bir devlet. Böyle bir devlet düşünülebilir mi? Kurulsa bile ayakta kalabilir mi? Ve nihayet, uluslararası topluluk böyle bir oluşuma devlet gözüyle bakabilir mi?
Buna aşağılamak denir
Menahem Begin, Golda Meir, Ariel Şaron gibi "Şahin" başbakanlar Filistinliler'in devlet kurma hakkını sonuna kadar reddettiler. İzak Rabin, Şimon Peres gibi daha makul, daha gerçekçi başbakanlar ise bu hakkı "Prensip olarak" kabul ettiler. Ama ne şahinler, ne de güvercinler, Filistinliler'e böylesine aşağılayıcı bir öneride bulunmadılar. Netanyahu bir halka pervasızca hakaret ediyor.
Sadece Filistinliler'i değil, BM Güvenlik Konseyi'ni de aşağılıyor. Çünkü Konsey'in ciltler dolusu kararlarında hep İsrail'in 1967 Haziran'ındaki Altı Gün Savaşı'ndan önceki sınırlarına çekilmesi, boşalacak topraklarda tam bağımsız bir Filistin devleti kurulması öngörülüyor.
Sadece Filistinliler'i ve BM Güvenlik Konseyi'ni değil, Arap ulusunu, Arap devletlerini ve onları bir çatı altında toplayan Arap Birliği'ni de aşağılıyor. Çünkü hepsi de 1967 savaşından önceki sınırlarına çekilmesi, Filistinli göçmenlerin dönüş hakkını tanıması ve başkenti Doğu Kudüs olacak bir Filistin devleti kurulmasını kabul etmesi karşılığı tüm acılarını içlerine gömüp İsrail devletini topluca tanımayı, diplomatik ilişki kurmayı taahhüt ettiler.
ABD, Netanyahu'nun önerisini Başkan Obama'nın politikalarının başarısı olarak görüyor, AB ise "İyi yönde atılmış bir adım..."
Ya Filistinliler'in ve de Arap dünyasının derin düşkırıklığı, acısı ve öfkesi? Onu da en iyi Filistin sözcüsü Saib Erekat dile getirdi:
"Barış kaplumbağa hızıyla ilerliyordu. Ama Netanyahu o kaplumbağayı da sırtüstü çevirdi..."
Umarız, bu düşkırıklığı ve öfke Ortadoğu'yu bir kez daha yangın yerine çevirecek kıvılcıma dönüşmeden, İsrail gerçekçi, adil ve vicdanlı bir çözüme yanaşır. ABD ile AB'ye bu konuda tarihi bir sorumluluk düşüyor. İş işten geçmeden.