Sevgili SABAH okurları;
İki hafta önce yazdığım mektupta "Dipten gelen değişim dalgalarından ilk etkilenenin medya olacağını" belirtmiştim ve bu öngörümü dayandırdığım iki nedeni sıralamıştım:
1- Medya kuruluşlarının bir bölümü tek misyonları "Patronlarının kısa vadeli çıkarlarını korumak" olduğu için meydandan çekilmek zorunda kalacaklar.
2- Bir bölümü de yıllar önce almaya başladıkları darbelerin nihayet sinir merkezlerine ulaşmasıyla, oksijensiz kalmış balinalar gibi karaya vuracaklar.
Geçen hafta içinde istemeden kahramanı durumuna geldiğim bir olay, medyayı yeniden yapılandırmaya götürecek bu iki nedene üçüncüsünü eklemek gerektiğini hatırlattı: Çürüme. Yozlaşma.
Etik açığı.
Kim bilir, belki de bu üçüncü neden değişimin tetikleyicisi olacak. Zira gerek etik zaafı, gerekse çıkar ilişkileri Türk medyasını saygınlık ve güvenilirlik açısından dibe vurdurdu. Tüm kamuoyu araştırmalarında medyanın en güvenilmez kurumların başında sayılması da mesleğimizin trajik durumunu göstermeye yetiyor.
Ne yazık ki, bu güven bunalımı ve etik zaafı sadece medyanın kendisine değil, demokrasiye de ağır zararlar veriyor. Çünkü, "Dördüncü Güç" işlevini yitirince, diğer üç güç, Yasama, Yürütme ve Yargı, denetim baskısından kurtuluyor. Ve hepsi için de "Kontrolsuz güç" olma yolu açılıyor. Oysa herkesin bildiği gibi, "Kontrolsuz güç, güç değildir." Sonunda duvara çarpar. O güçle veya o güçlerle birlikte rejim de.
İşte tüm bunlardan ötürü medya kaçınılmaz olarak kendine çekidüzen verecek. Yeni dengelere dayalı yeni bir "Dördüncü Güç" doğacak.
Kişisel bir karar
Bu arada bir kişisel kararımı da duyurmak isterim. Yıllardır sürdürdüğüm Abdi İpekçi Yılın Gazetecilik Ödülü Jürisi'nden istifa ediyorum. Abdi İpekçi'nin anısına saygımdan ötürü.
O ödülü veren grubun bünyesinde Abdi İpekçi'nin yanında gazeteciliğe başlamış olmasına rağmen, İpekçi ahlakından zerrece nasibini almamış kişiler barındığını hüzünle gördüğüm için...
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğiyle.