Bu yazıyı Avrupa Parlamentosu seçimleri sonrası AB'deki havayı koklamak için yaptığımız gezinin son durağı Berlin'den yazıyoruz.
Almanya başkentinde üç önemli görüşme yaptık. İlk durağımız seçimin mağlubu Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) lideri ve Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier oldu. Helal olsun; Angela Merkel liderliğindeki Hıristiyan Demokrat Parti'nin (CDU) seçim başarısında Türkiye karşıtlığı üstüne söylemlerin ciddi payına rağmen, Steinmeier'in çizgisinde zerrece sapma yok:
"Türkiye-AB müzakerelerinin ucu açık da olsa, amaç tam üyelik. Türkiye'de reform sürecinin tıkandığı yorumlarıyla ilgili konuşmak istemiyorum ama yine de adımlar atılıyor. Galiba yeni bir başlığın açılması noktasına geldik. Varılan nokta fena değil ancak daha çok ve zor adımlar bekliyor. Örneğin. Kıbrıs'a (Not: Rumlar) limanların açılması gibi."
Steinmeier'in çizdiği tablonun satır aralarından, Alman Sosyal Demokratları'nın Türkiye'nin AB perspektifine kesin kararlı biçimde destek vermeye devam ettikleri mesajı fışkırıyor.
Özdemir'in senaryoları
Sonra Avrupa Parlamentosu seçimlerinin asıl galibi Yeşiller'in lideri Cem Özdemir'le buluştuk. Mutluluktan uçuyordu. Haklı: Genel başkan olarak girdiği ilk seçimde partisinin oyunu tarihinin en yüksek düzeyine çıkardı.
Özdemir, Almanya'nın Türkiye politikalarının bugününe değil, 27 Eylül sonrasına ışık tutmayı tercih etti. 27 Eylül'de Almanya'da genel seçim var. Özdemir'e göre seçimden sonra üç hükümet modeli söz konusu: 1- Hıristiyan Demokrat ve Hür Demokrat partilerin koalisyonu. Hür Demokratlar'ın kafası karışık olduğu için Merkel'in olumsuz bakışı ağırlık kazanabilir. 2- Hıristiyan Demokrat ve Sosyal Demokrat partiler ortaklığı. O hükümette bugünkü çizgi sürebilir. Yani Merkel parti lideri olarak karşı çıkıp, hükümet başı olarak pragmatik çizgisini koruyabilir. 3- Sosyal Demokrat, Hür Demokrat ve Yeşiller koalisyonu. O hükümette ise Türkiye'ye destek daha güçlü vurgulanabilir.
Merkel'in karargâhında
Son randevumuz seçimlerin diğer galibi Hıristiyan Demokratlar'ın beyin takımından Frank Spengler (Federal milletvekili), Gert Olav Göhs (Dış politika danışmanı) ve Emine Demirbüken-Wegner (Berlin parlamentosu üyesi) ile oldu.
Asıl söz sahibi Spengler partinin malum görüşlerini tekrarlayıp durdu: "Türkiye'yle imtiyazlı ortaklık istiyoruz. "Affedersiniz, imtiyazlı ortaklık ne demek?" Bu kavramın içini zaman dolduracak. "Türkiye bugün zaten imtiyazlı ortak değil mi?" Şey... İmtiyazlı ortaklıkla, Türkiye'nin üstüne düşen yükümlülüklerin bir bölümünün ertelenmesini kastediyoruz. Çünkü tüm yükümlülükleri tam yerine getirmeye hazır olmadığını düşünüyoruz. "CDU tek başına iktidar olursa, müzakereleri engellememeye devam edecek mi?" AB müktesebatı 90 bin sayfayı aşıyor. Türkiye bunların hepsini kısa sürede uygularsa ağır sorunlarla karşılaşabilir. Hem sonra AB'nin de kendini hazırlaması için zamana ihtiyacı var. Ayrıca Türkiye bizimle değil, Brüksel'deki bürokratlarla müzakereleri yürütüyor."
Kendimizi tutamadık, "O halde bizi rahat bırakın. Brüksel'le müzakerelere siyasi müdahalelerde bulunmayın" diye çıkıştık.
Baykal'ın kulağını çınlatmak
Ah, Baykal'a da selam getirdik: AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, CHP'nin kulağını şöyle çınlattı: "Adaylığın üyelikle sonuçlanmasında siyasi konsensüs çok önem taşıyor. Sosyal haklar başlığını iki yıl önce açmak istiyorduk, açamadık. Ana muhalefet konsensüsün parçası olmadığı için..."
Steinmeier daha açıktı: "CHP'de son 6 yıldaki değişiklikleri anlamakta zorlanıyorum. Örneğin 301'inci madde değişikliği, dini özgürlüklerin genişletilmesi gibi konulardaki tavrını çözmekte güçlük çekiyorum. Zaten bunlar yüzünden Sosyalist Enternasyonal bünyesinde CHP'yi izlemek için komite kurduk."
Avrupa'da üç günlük temaslarımızı şöyle özetleyebiliriz: AB'nin Türkiye karşıtı ağır topları (Fransa, Almanya gibi) süreci raydan çıkarmaktan korkuyor. Çünkü Türkiye'nin jeopolitik arenada artan önemini görüyor. Sadece sinsi taktikle müzakereleri yavaşlatmayı, hatta bir noktada dondurmayı planlıyor.
Ankara reform sürecini yeniden hızlandırırsa, bu oyunların bozulması işten değil. Türkiye dostları da bunu bekliyor. Sabırsızlıkla.