Fransa'nın en etkin gazetesi "Le Monde" un Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonucuyla ilgili başlığı insana ister istemez Bizans'taki at yarışlarını çağrıştırıyor: "Mavi, Avrupa'yı silip süpürdü..."
"Mavi" ile kastedilen sağ ve merkez sağ partiler. Gerçekten de sağ Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, İngiltere, Polonya gibi büyük ülkeler başta olmak üzere AB'nin 27 üyesinin 20'sinden fazlasında ezici üstünlük sağladı. Böylece AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso koltuğunu korumayı garantiledi.
Ancak görünüş yanıltmasın; masmavi Avrupa haritasında yer yer "Siyah" gölgeler de var. Hollanada'da, Avusturya'da, Macaristan'da, hatta Avrupa'nın en sakin ülkesi olarak bilinen Finlandiya'da, "Siyah"? Aşırı sağın simgesi.
Ve nihayet siyah lekelerin bulaştığı bu masmavi zemini kazıdığınızda, renksiz bir tabaka çıkıyor karşınıza. O da ilgisizleri temsil ediyor. Yani oy kullanmayanları.
En büyük kitleyi de onlar oluşturuyorlar: Yüzde 59.6. Bir başka deyişle her 10 Avrupalı'dan 6'sı Pazar günü sandığa gitmedi. 375 milyon seçmenin 225 milyonu!
Tuhaf bir çelişki: AB'nin en demokratik kurumu için seçim yapılıyor ve Avrupalılar bu demokrasi oyununa katılmayı reddediyor.
Tuhaf ama açıklanabilir bir çelişki: Avrupa Birliği, halksız inşa ediliyor. Brüksel'de sohbet ettiğimiz bir AB bürokratı bu tespitimizi zekice bir referansla düzeltti: "Halksız değil, halka rağmen halk için inşa ediliyor. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk döneminin Türkiye'sinde olduğu gibi..."
Espriyi bir yana bırakırsak, bu tablo aslında bir "Kopuş"u ortaya koyuyor: Avrupalı siyasiler ve bürokratlar ile halk arasındaki kopuşu.
Eskiye dönüş özlemleri
Dahası AB'yi kemiren tek kopuş değil bu. En az onun kadar önemli ama henüz su yüzüne çıkmayan bir kopuş daha var: Üye ülkeler arasında AB'nin geleceğiyle ilgili vizyon kopukluğu var. Özellikle de Avrupa'nın motoru olarak gösterilen Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya, Polonya gibi büyük üyeler arasında. "La Liberation" gazetesi seçimlerin hemen arefesinde beş ülkede (Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İsveç) yapılan bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarını yayınladı. Konusu: "Gelecekte nasıl bir Avrupa istiyorsunuz?" İşte sonuçlar:
Almanya'da halkın sadece yüzde 35'i "Daha fazla Avrupa" veya "Federal bir Avrupa" hedefine destek verdi. Yüzde 30'u "Avrupa bu haliyle yeterli" dedi, yüzde 28'i "Daha az Avrupa" istedi, hatta "Eskiye dönülmesi" ne sıcak baktı. Yani her ulusun, her devletin kendi sınırları içinde yaşamasına. Bir başka deyişle, kabuğuna çekilmesine.
Buna karşılık Fransa'da "Federal Avrupa" fikri halkın yüzde 46'sından destek buldu, AB'nin bugünkü konumundan öteye gitmemesini savunanlar yüzde 18'de kaldı. Ve nihayet ulus devletlere dönüş yanlıları Almanya'daki orana yaklaştı: Yüzde 26.
Özellikle de araştırmanın Almanya'yla ilgili sonuçları Brüksel'deki AB merkezinde ciddi bir tedirginlikle karşılandı. Çünkü, bu veriler Alman milliyetçiliğinin dönüşünün ayak seslerini duyuruyor. Kaygılarında pek de haksız sayılmazlar; nereden bakarsanız bakın her 3 Alman'dan 2'si AB'nin ilerlemesine, derinleşmesine karşı çıkıyor. Tabandan gelen bu talebe, bu direnişe, hükümetlerin direnmesi mümkün mü? Hele Angela Merkel yönetimi gibi ulusal egemenlik konusunda son derece duyarlı, Avrupa dayanışması konusunda da alenen kayıtsız hükümetlerin...
Bu koşullarda, bu kopuşla AB nasıl ileri götürülebilecek, bütünleşme nasıl derinleştirilebilecek? Bilen yok...
Peki bu koşullarda AB'nin genişleme süreci nasıl sürdürülebilecek? Orada da belirsizlik daha bir koyulaşıyor. Zira "Genişleme" denilince herkes otomatik olarak Türkiye'yi düşünüyor. Ve de üçüncü "Kopuş" başını suyun altından çıkarıveriyor: Bir tarafta sayıları gittikçe azalan Türkiye yanlıları, öbür tarafta safları sürekli daha da sıklaştıran Türkiye karşıtları.
İki taraf arasındaki kopukluk sürekli derinleşirken, AB sürecini Türkiye nasıl götürebilecek? Brüksel'deki görüşmelerimizde işte bu sorunun yanıtını arayacağız. Yarın aktarırız.