Çukurova Grubu'na bağlı Genel Enerji ve ortaklarının Kuzey Irak'ın Taq Taq ve Tawke bölgelerindeki kuyulardan ürettikleri ham petrolü Kerkük-Yumurtalık boru hattıyla dünya pazarlarına ulaştırmaya başlamaları bir yazıyı daha hak ediyor.
Çünkü Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun her fırsatta tekrarladığı gibi, "Irak 10, belki de 20 yıl boyunca Türk dış politikasının öncelikli sorunu olacak."
Ve çünkü bu gelişme Irak denkleminin yeni dengelere oturtabilecek birçok faktörü barındırıyor. Anlatalım: Kuzey Irak ilk kez olarak Irak gelir havuzuna katkı yapmaya başladı. Irak Anayasası, devlet gelirlerinin vilayetler arasında nüfusları oranında paylaşılmasını öngörüyor. Kuzey Irak'ın Kürtler'in yönetimindeki üç vilayetine toplam gelirin yüzde 17'si oranında pay düşüyor. Irak'ın neredeyse tüm geliri petrol ihracatına dayanıyor.
Bugüne kadar petrol sadece güneyde Şiiler'in elindeki bölgelerde ve kuzeyde de tartışmalı ama merkezi yönetimin denetimindeki Kerkük ve çevresinde üretiliyordu. Kürtler de hiçbir katkıları olmayan bu gelirin yüzde 17'sini alıyorlardı. Bu durumun yol açtığı "Eziklik" Bağdat'a karşı ellerini zayıflatıyordu. Taq Taq ve Tawke petrollerinin ihracına başlanması bu duyguyu ortadan kaldıracak ve Erbil-Bağdat ilişkilerinde dengeyi değiştirecek.
Üstelik Kürt petrolü, diğer sahalardaki üretimin düştüğü, dolayısıyla ihracatın ve gelirin azaldığı bir dönemde devreye giriyor. Merkezi hükümet, üretim tesisleri ve rafinerilerle boru hatlarını yenilemek için 8 milyar dolar harcamasına rağmen Irak'ın günlük petrol üretimi neredeyse 2 milyon varilin altına indi. Ve önümüzde 5 yılda bu rakamın daha büyük yatırımlar yapılırsa en fazla 3- 3.5 milyon varile çıkarılabileceği belirtiliyor. (Saddam Hüseyin döneminde 4.5 milyon varilin üstündeydi.)
Buna karşılık Kürt bölgesinin petrol üretimi ve ihracatı düzenli ve hızlı bir artış kaydedecek: Bu yıl sonuna kadar 100 bin, 2010 ortasında 250 bin varil... Genel Enerji ve ortaklarının üretimlerine diğer yabancı petrol şirketlerine verilen sahalardaki üretim de devreye girince, günlük ihracat 2010 sonunda 450 bin varile, dört yıl içinde de 1 milyon varile dayanacak. Rakamların parasal değeri de şöyle: Kürt petrolü Irak bütçesine bu yıl 2 milyar dolar, 2010'da 5 milyar dolar, 2013'te ise 20 milyar dolar gelir sağlayacak.
Ankara harekete geçmeli
Kuzey Irak'ın ülkenin toplam petrol ihracatı ve gelirinde ciddi bir paya sahip olması, Kürtler ile Irak'ın diğer halkları arasındaki ilişkileri pekiştirebilir de, koparabilir de.
Bağdat'taki parlamento "Federal Hidrokarbür Yasası" ve "Gelir Paylaşımı Yasası" Kürtler'in ısrarlı taleplerini Erbil'in beklentilerine uygun biçimde çıkarırsa, iki taraf arasındaki ilişkiler güçlenebilir. Çıkarılmazsa veya Kürtler'in beklentilerine uygun biçimde yasalaştırılmazsa, ipler çok gerilebilir. Ve Kürtler ayakları üstünde durmalarını sağlayacak gelir kaynağına kavuşmanın da verdiği güvenceyle pek çok şeyi göze alabilirler.
(Not: Erbil'deki törene Bağdat hükümetinden hiçbir önemli temsilcinin katılmaması, dahası Kürtler'in Irak Petrol Bakanı Hüseyin El-Şehristani'nin görevden alınması için harekete geçmeleri, yani kabinenin en önemli iki-üç isminden birinin kellesini istemeleri, hiç de hayıra alamet değil.)
İşte böyle bir gelişme de Türkiye'yi çok zorlu tercihlerle karşı karşıya bırakabilir. Neden?
Çünkü Türkiye bir yandan Bağdat'taki federal yönetimle ilişkilerini "Stratejik ortaklık" düzeyine çıkarmayı amaçlıyor, bir yandan da Kuzey Irak'taki bölgesel hükümetle ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor.
Bize göre Bağdat-Erbil ilişkileri iyice çıkmaza girmeden Türkiye'nin iki aşamalı bir plan geliştirmesi uygun olur:
Ankara önce Kuzey Irak'la ilişkilerini hızla normalleştirmeli. Ardından Davutoğlu ve ekibi tıpkı bir-iki yıl önce Sünniler ile Şiiler arasında olduğu gibi, "Mekik diplomasisi" ile Bağdat- Erbil krizinin ateşini düşürmeli. İş işten geçmeden.