Irak parlamentosunun sözünü esirgememesiyle ünlü Kürt üyesi Mahmut Osman dört gün önce ilginç bir çıkış yaptı: "Kürt sorunu ABD'nin umurunda bile değil. Asla Kürtler'e destek vermiyor. Ne zaman sıkıntılarımızı anlatmaya kalksak, gerek buradaki (Not: Bağdat ve Erbil kastediliyor), gerekse Washington'daki yetkililer 'Sorunlarınızı Bağdat ve Ankara ile çözün' diye kestirip atıyor..."
Evet. "Bağdat ve Ankara ile çözün..." Üstelik ABD'nin fiili işgalinin devam ettiği bir dönemde.
ABD'nin Kürt bölgesel yönetime bakışı veya davranışı bugün böyle olursa, Beyaz Saray'ın Mesut Barzani'ye ve Celal Talabani'ye Irak'tan son askerini çekeceği 31 Aralık 2011'den sonraki tavrının, daha açık söylemek gerekirse aldırmazlığının, hatta umursamazlığının boyutlarını varın siz düşünün.
İşte o nedenle Erbil'den ve Süleymaniye'den Ankara'ya gönderilen mesajların tonu son dönemde diplomasinin incelikleri ve perde arkasıyla ilgili zerrece bilgisi olmayanların bile dikkatini çekecek ölçüde değişti. Daha açıkçası, yumuşamanın da ötesinde, neredeyse "Ağam bize sahip çık" yaklaşımının sınırlarında dolaşmaya başladı.
Bu mesajı tazelemek, Ankara'nın belleğine kazımak için her yaprak kıpırdaması bile değerlendirildi, her diplomatik kanal neredeyse sonuna kadar denendi.
Bağdat'ın sürprizi
Anlaşılan talih de onlardan yana. Çünkü yıllardır zorladıkları bir kapı tam da umutlarını kestikleri bir sırada ardına kadar açılıverdi: Kuzey Irak topraklarından çıkarılan petrolün ihracına Bağdat yönetimi "Yeşil ışık" yaktı. 1 Haziran 2009'dan, yani dünden itibaren.
Bu kapıdan ilk -ve şimdilik tek- geçen de Mehmet Emin Karamehmet'in patronajındaki Çukurova Grubu şirketlerinden "Genel Enerji" oldu. Daha doğrusu, "Genel Enerji"nin iki Batı grubuyla kurduğu konsorsiyum.
Bu çokuluslu şirket, Erbil ile Süleymaniye arasındaki Taq Taq bölgesindeki 8 kuyudan ürettiği günlük yaklaşık 40 bin varil petrolü tankerlerle 115 kilometre ötedeki Kurmala'ya taşıtıyor, orada Kerkük-
Yumurtalık (Ceyhan) petrol boru hattına pompalatıyor, Ceyhan'da da sıra sıra bekleyen tankerlere yükleniyor.
Açıkça söylememiz gerekirse, dünden itibaren Kerkük-Yumurtalık boru hattıyla Ceyhan'a Kürt petrolü ulaşmaya başladı.
Böylece 40 yıla yakın süre boyunca sadece Kerkük petrolünü Ceyhan'a ulaştıran boru hattında dünden itibaren Kürt petrolü de akmaya başladı.
Borudaki petrolün melezleşmesi, acaba Kürtler'in kendi petrolleriyle yetindikleri, Kerkük'ten en azından şimdilik vazgeçtikleri anlamına gelir mi? Zaman gösterecek.
Bölgesel etkileri
Gerek "Genel Enerji" şirketinin kurulması, gerekse yeraltında uçsuz bucaksız ham petrol denizi barındıran Taq Taq bölgesinin o şirkete verilmesi, başlı başına bir yazı konusu olacak kadar heyecanlı bir macera. Kürt petrolünün Türkiye üstünden dünya pazarlarına ulaştırılmasının kaçınılmaz jeopolitik sonuçlarını hatırlatmayı daha önemli bulduğumuz için şirketin başarı öyküsünü aktarmayı şimdilik erteliyoruz.
Tablo şöyle: Kuzey Irak ekonomik canlılığını, Irak'ın diğer bölgelerine fark atan refahını, anayasaya borçlu: Irak'ın tüm gelirlerinin yüzde 17'si Kuzey'e aktarılıyor.
Ancak Erbil ile Bağdat arasındaki ilişkiler şeker renk. Bağdat'taki Nuri El-Maliki hükümeti Kuzey Irak'ı ülkenin parçalanması sürecini tetikleyebilecek potansiyel tehdit olarak görüyor. Erbil'deki Mesut Barzani yönetimi ise Bağdat'taki federal hükümetin Kuzey'in özerkliğine son vermek, daha doğrusu Saddam Hüseyin dönemindeki merkeziyetçiliğe gerekirse güç kullanarak geri dönmek için fırsat kolladığından kuşkulanıyor.
Karşılıklı kuşkuların zehirlediği işte böyle bir ortamda ve dönemde Kuzey Irak'ta üretilen petrol Türkiye'nin yardımıyla ve Türkiye üzerinden Batı pazarlarına ulaştırılıyor.
Hatırlatırız; Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı Kafkaslar'daki dengeleri alt-üst etmişti. Kerkük-
Yumurtalık boru hattından akan petrolün "Mahiyeti"nin değişmesi, Kuzey Irak'ın ilerde bir yol ayırımına gelinirse tek güvence olarak sarılacağı kara altınını Türkiye'ye emanet etmesi de elbette bölgedeki ezberleri bozacak.
Nasıl? Kuzey Irak'ın Bağdat'tan uzaklaşmak için atacağı her adım. Aslında onu Ankara'ya o kadar yaklaştıracak, yakınlaştıracak.
Çünkü Irak'ta ABD'nin çekilmesi sonrası dönem belirsizliklerle dolu.
Çünkü Irak'ta herkesin, her kesimin paylaştığı bir saptama var: Şiiler geçmişten, Sünniler gelecekten, Kürtler ise hem geçmişten, hem de gelecekten korkuyorlar.
O korkularına karşı tek sığınakları Türkiye.
Zaten dün ilk petrolün Kerkük-Yumurtalık boru hattına pompalanması töreninde yapılan konuşmalarda da hem bu korkular hiç çekinmeden açığa vuruldu, hem de Türkiye'nin sigorta, güvence görüldüğü içtenlikle dile getirildi.
Örneğin, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Doğal Kaynaklar Bakanı Dr. Aşti Havrami, "Türkiye bizim ortağımız. Geçmişteki tehditler, saldırı tehlikeleri ortadan kalktı, yerini ekonomik ortaklık aldı" dedi ve ekledi: "Bugün açılan dönem sadece Irak'ın birliğine değil, ondan da önemlisi ve ondan da önceliklisi, bölgesel işbirliğine katkı yapıyor."
Bölgesel Yönetimin Başbakanı Neçirvan Barzani, Kürt petrolünün Türkiye üstünden dünya pazarlarına ulaştırılmasını "Geçmişten geleceğe geçişte dev bir adım" diye niteledi.
Mesut Barzani, Celal Talabani Türkiye-Kuzey Irak dostluğuna Kuzey Irak-Bağdat ilişkilerinden daha fazla vurgu yaptı. Türkiye'yi bir "Stratejik ortak" ilan etmedikleri kaldı. Herhalde yakında o da olacak.
Konuşmalardaki kimi içten, kimi coşkulu, kimi duygusal, kimi gururu yansıtan onca cümle arasında biz birini çok beğendik. Dr. Aşti Havrami'nin şu sözlerini: "Bu tarihi anı lütfen şüphecilik yerine mutlulukla paylaşın..."
Zaten tüm törene hâkim olan bu havanın etkisiyle Iraklı meslekdaşlarımız hem yöneticilerini, hem de bizleri soru yağmuruna tuttular: "Türkiye ne zaman Erbil'de konsolosluk açacak? Türkiye Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanları ne zaman Kuzey Irak'ı ziyaret edecekler? Mesut Barzani ne zaman Ankara'ya davet edilecek."
"Yakında, herhalde yakında" demekle yetindik. Ama bu geçiştirme yanıtlar bile umutlarını sarsmadı.
Çünkü, yukarda da belirttiğimiz gibi, Kuzay Irak için Türkiye, korkularına karşılık bir sığınak, ayrıca onları dünyaya açacak tek kapı.
Hem sınır içi, hem de sınır ötesi Kürt açılımını biraz da bu parametrelerin ışığında değerlendirmek gerekiyor.