Kısa bir iş seyahati için ABD'deyim. Boston'da Harvard Üniversitesi ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde iki konferansa katılacak, daha sonra New York'ta meslektaşlarımızla bir araya gelecek, bu arada New York Stock Exchange'de (New York Borsası) bir seans izleyeceğim.
Yola çıkarken aklım Türkiye'de kaldı ama kaygılarım benimle gelmekte ısrar etti. O yüzden yüreğim pır pır...
Türkiye'de kalan aklımın da, bana eşlik etmekte direnen kaygılarımın da nedeni aynı: Yarın Şişli Adliyesi'nde başlayacak duruşma. Sanık: Türk Edebiyatı'nın en önemli isimlerinden Nedim Gürsel. Suçu: Türk Ceza Kanunu'nun 216'ncı maddesine muhalefet.
"Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" başlığını taşıyan 216'ncı madde şöyle: "1- Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 2- Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 3- Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapisle cezalandırılır."
Nedim Gürsel, maddenin 3'üncü fıkrasındanj yargılanacak. Yani, "Dini değerleri alenen aşağılamak"tan.
Türkiye son yıllarda Türk Ceza Kanunu'nun 301'nci maddesine aykırı davrandıkları iddiasıyla birçok yazarını ve aydınını mahkeme önüne çıkardı. Orhan Pamuk'tan öyle bir dava nedeniyle hedef durumuna getirilen ve bedelini hayatıyla ödeyen Hrant Dink'e kadar. (Yoksa unuttunuz mu o maddeyi? Hatırlatayım: "1- Türklüğü, cumhuriyeti veya TBMM'yi alenen aşağılayan kişi, 6 aydan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılır. 2- Türkiye Cumhuriyeti hükümetini, devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 3- Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir artırılır. 4- Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.")
Nereden çıktı bu 216?
Kamuoyunda, gerek Hrant Dink trajedisinin etkisi ve AB'nin ısrarlı talepleri sayesinde, gerek 301'in yorumunda daha anlayışlı davranılması, gerekse AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) içtihatını belleme eğitiminden geçmiş savcı ve yargıçların daha hoşgörülü bir çizgiye gelmeleri sonucu, bu maddeye dayanılarak dava açılmasının neredeyse tarihe karıştığı izlenimi oluştu. Yanlış; örneğin geçen yıl Adalet Bakanlığı bu maddeden 50'yi aşkın davanın açılmasına izin verdi.
301'in sıkıntıları yetmezmiş gibi başımıza bir de 216 derdi açılıyor. Ve AB'den Türkiye'ye bir kez daha gözlemci akını başlıyor. Zira Avrupa basınında haftalar önce başlayan yayın kampanyası AB kurumlarını, yetkililerini, temsilcilerini epeyce biledi, kimbilir belki de "Fırsat bu fırsat" dedirtti.
Ayrıca AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn de haklı olarakişaret fişeğini ateşledi:
"AB müzakerelerinde en önemli başlıklardan olan Temel Haklar'ı açmak için önce Türkiye'nin ifade özgürlüğüyle ilgili mevzuatında reform yaptığını ve uygulamaya geçirdiğini görmemiz gerekiyor. İfade özgürlüğü, Avrupa'nın en temel değerlerinden biri."
Biz ise reformlarla ifade özgürlüğünün kapsamını genişletmekten vazgeçtik, yürürlükteki yasaları bile en dar çerçevede yorumlamakta direniyoruz. Hem de Gürsel davasında olduğu gibi, kamunun dayatmasıyla.
Neye yanarsınız? İslam dünyasında reform umutlarının odağı haline gelen Diyanet'in bu davanın açılmasında belirleyici rolü oynamasına mı? Kabine revizyonuyla "Değişim" rüzgârları estiren Erdoğan'ın, yeni döneminin ilk günlerinde böyle bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmasına veya bırakılmasına mı?
ABD'deyim ama aklım Türkiye'de, peşime takılmış kaygılarımın yükünü çeken yüreğim ise pır pır...