NATO savunma bakanlarının Budapeşte'deki iki günlük toplantısında alınan iki karar, Kuzey Atlantik İttifakı'nın Doğu Bloku'nun dağılmasından bu yana yaşadığı "Kimlik" ve "Misyon" bunalımını gözler önüne serdi.
Kararlara göre, NATO'nun Hint Okyanusu'ndaki filosu Somali açıklarında cirit atan korsanlarla, Afganistan'daki ISAF (Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti) askerleri ise uyuşturucu kaçakçılarıyla mücadele edecek.
Türkiye'nin yeni misyonlarda görev almayacağını sanıyoruz. İki nedenden ötürü:
1-Üyelerin bu yeni mücadelelere desteği gönüllülük ilkesine bağlandı.
2-Afganistan'da ISAF bünyesinde bulunan Türk güçlerinin uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadeleye katılması, görev çerçevesinin (İnşa, eğitim, Afgan asker ve polis güçlerinin yetiştirilmesi) dışına çıkması olur.
Kafalardaki düşman: Rusya
Türkiye'nin bu sözde misyonlardan uzak durması NATO'nun kabuk değiştirmesinden kaynaklanan sorunlardan etkilenmeyeceği anlamına gelmiyor.
Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'yı Sovyet tehdidinden korumak amacıyla 4 Nisan 1949'da kurulan NATO, Doğu Bloku'nun dağıldığı 1990'a kadar hiçbir askeri çatışmaya girmedi. Buna karşılık komünizm tehdidinin tarihe karışmasından bu yana cepheden cepheye koşuyor! BosnaHersek, Kosova, Somali, Afganistan...
NATO antlaşmasında müttefik güçlerin asla ilk silaha davranan olmaması şart koşuluyor. Ama yaptığı operasyonlarda hep tetiğe ilk basan oldu. Yine anlaşmanın ünlü 5'inci maddesinde, "Üyelerden birine yapılan saldırının tüm NATO'ya yapılmış sayılıması" öngörülüyor. Ama girdiği savaşların hiçbirinde NATO üyelerinden birine saldıran olmadı. Çok zorlayıcı yorumla sadece Afganistan istisna sayılabilir. Çünkü 11 Eylül 2001 saldırılarının, "Tüm NATO'ya yapıldığı" ilan edildi. "Asimetrik savaş" kavramı işte böyle doğdu. Düzenli orduların gölge düşmanla savaşması!
NATO'nun ve onun politikaları ile kararlarında belirleyici güç olan ABD'nin tek "Gölge düşman"ı El-Kaide değil. İster "Gölge" deyin, ister "Gizli", ister "Potansiyel", NATO asıl düşman olarak Rusya'yı görmeye devam ediyor. Varşova Paktı'nın eski üyelerinin bünyeye alınmasının, yüzyıllar boyunca Rusya ile et-tırnak ilişkisi sürdürmüş Ukrayna ile Gürcistan'ın da üye yapılmak istenmesinin, ABD'nin Karadeniz'deki Rus filosuna meydan okuyabilmesi için Ukrayna'ya yığınla savaş gemisi armağan etmeye hazırlanmasının, Polonya ve Çek Cumhuriyeti'nde "Füze kalkanı" sistemleri kurulmasının nedeni hep bu "Gizli düşman"ı kuşatmak stratejilerinden kaynaklanıyor.
Bugün Rusya, yarın Çin
Bu gizli veya potansiyel düşmanlar listesinin ikinci sırasına yarın hiç kuşkusuz Çin yazılacak. ABD eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in "Bundan sonraki hesaplaşma Pasifik'te olacak" demesi boşuna değil. İşte o stratejiler ve hedefler için Avustralya, Japonya ve Güney Kore, NATO'nun yeni üye adayları olarak sayılıyorlar!
NATO'nun ve onu çekip çeviren ABD'nin küresel satranç tahtasındaki bu yeni hamlelerini sadece bir aktör bozabilir: Avrupa. Evet, Avrupa!
Dünyayı uçuruma sürükleyen finansal kriz de bu yeni aktör için yıllardır süregelen bocalamalarını, sona erdirme fırsatı olabilir. 3 gün önce Fransa'nın Evian kentindeki konferansta bunun ilk işaretleri görüldü. Rusya Başkanı Dimitri Medvedev orada Avrupa'ya 5 maddelik öneri sundu. En önemlileri: Gelin, diğer ülkeler için tehdit oluşturan askeri ittifaklardan vazgeçelim. Gelin, yeni bir Avrupa Güvenlik Anlaşması hazırlayalım.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, ne yanıt verdi dersiniz; "Sevgili Dimitri'nin önerilerinin pek çoğuyla mutabıkım!"
AB Dönem Başkanı Sarkozy'nin bu şaşırtıcı yanıtı, Avrupa'nın ABD'ye bağımlılıktan kurtulma arzusunu yansıtan bir mesaj olarak değerlendiriliyor. Daha doğrusu ikinci mesaj. İlki geçen hafta Saint-Petersburg'da Almanya Başbakanı Angela Merkel'den geldi: "Ukrayna ve Gürcistan'a NATO üyeliğine adaylık statüsü vermeyi düşünmüyoruz!"
Ne dersiniz; Batı'ya alternatif olarak Rusya-Çin güzergâhı hayalleri kuran Türkiye'deki "Anti-emperyalist" çevreler, değişim sancıları çeken Avrupa'yı severler mi?