Batı dünyası 7 Eylül'de Fas'ta yapılan seçimlere büyük ilgi gösterdi. En azından Türkiye'deki 3 Kasım 2002 ve 22 Temmuz 2007 seçimlerine olduğu kadar.
Ve yüzlerce haber ve yorumda iki ülke birlikte anıldılar. Birinden söz edilince otomatik olarak öbürü çağrışım yaptı.
Çünkü Türkiye ile Fas'ın siyasal tabloları arasında herkesi tuzağına düşürebilecek kadar kışkırtıcı benzerlikler var:
İkisinde de seçkinler modernist, toplum ise muhafazakar. İkisinde de seçkinler modernizasyon sürecini ileri götürmeye çalışırken, toplumda dini uyanış süreci giderek daha geniş kesimleri etkiliyor.
İkisinde de bu konjonktür siyasal harekete dönüştü. Aynı isimlerle: Adalet ve Kalkınma Partisi. Benzer amblemlerle: Birinde ampul, diğerinde lamba.
İkisinde de iktidar seçkinlerin tekelindeydi : Fas'ta "Mahzen" (Dükkan) denilen kral, çevresi, gizli servis ve bir grup güçlü işadamı, Türkiye'de malum.
İkisinde de neoislami kökenli siyasal oluşumlar, "Merkez parti" iddiasıyla oy istediler. (Fas'ın AKP'sinin lideri Sadettin Osmani her fırsatta tekrarladı: "Başörtüsü zorlama değil, kişisel tercihtir", "Alkolü yasaklamak gündemimizde yok", "İslami değerlere evet İslamcılığa hayır.")
İkisinde de bu siyasal oluşumların yanı sıra, siyasete müdahil cemaatlar var. Fas'takinin adı "Al Adl vel İhsane" (Adalet ve Maneviyat). İkisinde de bu güçlü cemaatler aynı tarihte doğdu: 1973.
İki AKP de uzun oluşumolgunlaşma süreci geçirdiler : Kapatılmalar, hizipleşmeler, kopmalar, yeni yorumlar ve yeni vizyonlarla tekrar yapılanmalar.
İkisinde de bu siyasi oluşumlar ilk iktidar deneyimlerini yerel yönetimlerde verdiler.
İki ülke de bu partilerin siyaset sahnesine çıktıkları dönemde yolsuzlukyoksulluk arasında çırpınıyordu.
İkisinde de iş çevreleri, özellikle yabancı yatırımcılar, "Din kökenli bir partinin iktidara gelmesinden korkmadıklarını, çünkü onların da ekonomik liberalleşmeyi sürdüreceklerine inandıklarını" seçim öncesi kamuoyuna deklare ettiler.
ABD'nin hesapları tutmadı
Ve nihayet köktenciliğe karşı tek reçetenin demokrasi olduğuna inanan ve bu amaçla Fas'tan Afganistan'a kadar uzanan coğrafyayı Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'nin laboratuvarı yapan ABD, iki ülkedeki siyasal deneyimi de çok ama çok önemsedi. Bir yandan yönetim, bir yandan da düşünce kuruluşları yakın markaja aldı. (Fas'la özellikle "Fondation Carnegie", "Atlantic Intellegence", "Brookings Institution" ilgilendi, "İslam ve demokrasi" konulu epey panel, sempozyum düzenlendi.)
Fas'ın AKP'sinin lideri Sadettin Osmani iki kez ABD'de ağırlandı. Seçmen eğilimlerini belirlemek için ülkede sık sık kamuoyu araştırması yapıldı. Sonuç? Fas'ta 7 Eylül seçimlerinde AKP oyların yüzde 47'sini alacaktı.
Ama alamadı. Yüzde 14'te kaldı. 325 üyeli mecliste 47 sandalye elde edebildi. Oysa parti yönetimi en az 70 üyeyle birinci parti olmayı umuyordu. Buna karşılık sağdan sola bir dizi "Statükocu parti"nin oluşturduğu -3 Kasım 2002 öncesi Türkiye'deki hükümet benzeri-koalisyon, seçimden güçlenerek çıktı.
ABD'nin beklentileri yanlış çıktı, çünkü benzerlikler, ortak yönler bir yere kadar. Her ülkenin dinamikleri farklı. Şablonların iflası kaçınılmaz.
ABD ders çıkarıp projelerini gözden geçirse ve Ankara'yı artık rahat bıraksa iyi olur. Çünkü ne Türkiye bölge için, ne de AK Parti bölgedeki siyasal oluşumlar için model olamaz. Bizim 60 yıllık demokratik, 80 yıllık laik geleneğimiz var.
Her ülke demokrasi yolculuğunu tek başına yapmak zorunda.