Bugünlerde yabancı dostlar veya meslekdaşlarımız ziyaretimize gelince, sırtımızdan ter boşalıyor.
Nasıl boşalmasın? Çünkü her gelen cumhurbaşkanı seçimi krizini anlatmamızı istiyor. Ve çünkü körün fili tarif etmesi, yabancılara cumhurbaşkanı seçimi krizini anlatmaktan daha kolay.
İçimizden Mazhar-Fuat-Özkan'ın "Nasıl anlatsam nereden başlasam" şarkısını mırıldanarak, yumağın bir ucundan tutup çekmeye başlıyoruz:
"Anayasa Mahkemesi önce cumhurbaşkanı seçimine geçebilmek için Meclis'te en az 367 üyenin hazır bulunması gerektiğine görüşüne vardı. Daha sonra bunu yarıya indirip 184 üyeyle de seçime geçilebileceğine karar verdi. Ama yeni Meclis'te cumhurbaşkanı seçimi için en az 367 üye gerekecek."
Kafaları karışmaya başlıyor dostlarımızın: "Anayasa Mahkemesi nasıl hem 367, hem de 184 kararı alabilir? Biri öbürünü götürmüyor mu?"
"Hayır" diyoruz, püf noktası şu: "Yeni Meclis'te seçime geçmek için 367 gerekecek ama Anayasa değişikliği paketi 21 Ekim'deki referandumda kabul edilirse, toplantı yeter sayısı 184'e inecek."
Meclis'te uzlaşmak
Anlamakta zorlanıp başlarını sallıyorlar, biz anlatmaya devam ediyoruz: "Meclis'in 367 sayısına ulaşabilmesi için partilerin uzlaşması gerekecek. Bunun da ilk koşulu aday belirlemede anlaşmak olacak. Başbakan Erdoğan, 'Ben birkaç isimlik liste hazırlarım, sonra diğer partilerle onlardan biri üzerinde mutabakat ararım' diyor. CHP lideri Baykal, 'Hayır liste falan getiremezsin, sıfırdan başlar, oturur birlikte belirleriz' görüşünü savunuyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır, yeni cumhurbaşkanını uzlaşarak kendilerinin seçeceğini söylüyor."
Konuklarımızın gözleri irileşmeye başlarken biz sürdürüyoruz: "Baykal yeni cumhurbaşkanının Meclis dışından seçilmesini istiyor. Erdoğan "Mutlaka Meclis içinden' diye diretiyor. Erdoğan'ın yardımcısı Abdüllatif Şener, 'Baykal haklı, Meclis dışından olabilir' diyor."
Dostlarımız hayretle "Bu tablo karşısında nasıl uzlaşacaklar" diye soruyorlar. Omuz silkip devam ediyoruz: "Uzlaşma sağlandıktan sonra yeni cumhurbaşkanı 7 yıllık süre için seçilecek. Ama bu süre 5 yıl da olabilir, 6 ay da."
Yüzlerine sinmeye başlayan dehşet ifadesine aldırmadan anlatıyoruz: "Anayasa'ya göre cumhurbaşkanının görev süresi 7 yıl. Ancak Anayasa değişikliği paketiyle bu süre 5 yıla iniyor. Bununla birlikte Meclis referandum sonrası hemen halka cumhurbaşkanı seçtirmeye karar verirse, kendisinin seçeceği cumhurbaşkanının görev süresini birkaç aya indirebilir. Hatta 'Halkın kararını bekleyelim' diyerek seçmekten de vazgeçebilir."
Kadük mü, değil mi?
Onlar neredeyse koltuklarından düşecek noktaya hızla yaklaşırken altın vuruşu yapıyoruz: "Ancak referanduma gidilmemesi, Anayasa değişikliği paketinin kadük olması ihtimali de var."
"Nasıl yani" diye kekeliyorlar. Yanıtlıyoruz: "Meclis İçtüzüğü'nde bir yasama döneminde sonuçlanmayan yasaların kadük olacağı belirtiliyor. Bazı siyasilere göre bu Meclis 22 Temmuz'da tarihe karışacağı, Anayasa değişikliği paketi ise ancak 21 Ekim'deki referandumdan sonra yürürlüğe gireceği için kendiliğinden kadük olacak. Bazıları ise paketin kadük olabilmesi için yeni Meclis'in karar vermesi gerektiğini savunuyorlar."
Son umutla "Peki hukukçularınız ne görüşte" sorusuna sarılıyorlar. "Buyurun" diyoruz:
"Temsili demokrasilerde tüm yasama çalışmalarının dönemi içinde tamamlanması esastır. Bu çerçevede tamamlanmamış çalışmalar kadük olur." (Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu)
"Meclis cumhurbaşkanını seçtikten sonra, Anayasa değişikliği paketinden cumhurbaşkanı seçimi hükümleri çıkarılır." (Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu)
"Referandum süreci işliyor. Otomatik olarak durmaz. Kadük iddiaları deli saçması." (Prof. Dr. Burhan Kuzu)
"Bu kadar yeter" diye gitmeye hazırlanıyorlar. "Durun, bitmedi, bir olasılık daha var" diyoruz: "Meclis cumhurbaşkanını seçmezse ve referandumda halk cumhurbaşkanını seçmeyi reddederse ne olacak?"
Konuklarımızı uğurlarken, Sokrat'ın sözünü anımsıyoruz: "Anayasa sitenin (devletin) ruhudur." Yoksa ruhumuz öldü mü?