Onunla iki yıl kadar önce bir sonbahar akşamı İstanbul'da tanıştık. Yakın dostu Kemal Derviş sayesinde.
Keyifli bir sohbet sonrası veda ederken, "Herhalde bir sonraki görüşmemiz Elysees Sarayı'nda olur" dedik, onu Fransa Cumhurbaşkanı olarak görmek istediğimizi ima ederek. "Umarım" diye yanıtladı gülümseyerek.
Dileğimizin yarısı gerçekleşti: Bu yıl yapılan cumhurbaşkanı seçiminde ağır topları arasında yer aldığı Sosyalist Parti'den adaylığını koydu. Ancak Segolene Royal'in, birlikte yaşadığı ve 4 çocuk verdiği Sosyalist Parti Genel Sekreteri François Hollande'ın kendisini aldatmasına misilleme olarak "Cumhurbaşkanı yarışında ben de varım" diye meydan okumasıyla, hesapları alt-üst oldu. Partideki önseçimde üyelerin yüzde 20'sinin oylarıyla (Royal'e destek yüzde 60'ın üstende oldu) ancak ikinci sırayı alabildi. Sonrası malum
Dominique Strauss-Kahn'dan söz ediyoruz. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin önerisi ve AB'nin tam desteğiyle IMF Başkanlığı'na aday olan Strauss-Kahn'dan.
IMF artık sinek avlıyor
Bir hatırlatma: ABD ile Avrupa arasında dünya mali sistemini düzenleyen Bretton Woods Anlaşmaları'nın imzalanmasından, yani 1944'ten bu yana süregelen bir "Centilmenlik sözleşmesi" var: Dünya Bankası'nın patronu ABD'den seçiliyor, IMF'in ise Avrupa'dan. Gerçi Çin, Hindistan, Brezilya gibi yeni küresel aktörler bu paylaşıma seslerini yükseltmeye başladılar ama ne ABD, ne de Avrupa imtiyazlarından vazgeçmeye henüz hazır değil. Yani, Dominique Strauss-Kahn'ın önümüzdeki Ekim ayında IMF Başkanlığı koltuğuna oturması kesin.
Strauss-Kahn bu teklifi Sosyalist Parti'yi çağın gerçeklerine ayak uydurabilmesi için, liberal-sosyal sentezle modern bir sosyal demokrat partiye dönüştürme çalışmaları yaparken aldı.
Tıpkı Kemal Derviş'in CHP'yi dönüştürmek için rapor üstüne rapor hazırladığı dönemde BM Kalkınma Örgütü başkanlığı teklifiyle karşılaşması gibi.
Türkiye'yi çok iyi bilen (İstanbul'a aşık) ve izleyen ama Türk kamuoyunun yabancısı olan Dominique StraussKahn'ı tanı(t)makta büyük yarar görüyoruz. En az iki nedenden ötürü:
* IMF Başkanı olarak ona işimiz düşecek.
* IMF'nin en büyük müşterisi olarak o Türkiye'ye özel ilgi gösterecek. (Not: IMF'nin daha 4 yıl önce 100 milyar doların üstünde olan toplam kredi portföyü şimdi 11.8 milyar dolara düştü. Onun da yüzde 75'ini Türkiye'nin borcu oluşturuyor. Açıkçası borcunu kapatan veda ediyor, 246 milyar dolar kaynağa sahip IMF kredi verecek müşteri bulamıyor.)
Gerçek bir Türkiye dostu
Neyse... Gelelim Dominique Strauss-Kahn'a. Dediğimiz gibi, bizim için sağlam bir dost. Türkiye'nin AB üyeliğini her zaman ve her zeminde destekledi. 2005 Ekim'inde üyelik görüşmelerinin başlamasını alkışladı, cumhurbaşkanı seçimi kampanyasında Sarkozy'nin "Türkiye'nin Avrupa'da yeri yok" söylemini eleştirdi, imtiyazlı ortaklık seçeneğini reddetti, "Türkiye kesinlikle AB'ye girmeli, yoksa öbür tarafa savrulabilir ve kapımızda İran ve Irak'ın kampına itilmiş bir ülke bulabiliriz" dedi.
IMF'nin ilk solcu Başkanı olacak Strauss-Kahn başına geçeceği kuruma da bugüne kadar eleştirel yaklaştı. IMF politikalarının dünyada yoksulluğu ve eşitsizliği artırdığını savundu. Yatırım fonlarına ve kısa vadeli sermaye girişlerine (Sıcak para) sıkı denetim istedi. Günümüzde hem ülkeler arasında, hem de her ülkenin kendi içinde eşitsizliklerin derinleşmesinden kaygı duyduğunu söyledi, hatta "Bu kadar adaletsiz bir dünyada yaşamak istemiyorum" diye isyan etti.
Son bir not: Derviş'in yakın dostları (Hepsi sosyal demokrat) yakın zamanda önemli, hatta kilit görevlere geldiler: Portekiz eski Başbakanı ve Sosyalist Enternasyonal eski Başkanı Antonio Gutierres şimdi BM Mülteciler Yüksek Komiseri, Pascal Lamy, Dünya Ticaret Örgütü Başkanı. Bernard Kouchner, Fransa Dışişleri Bakanı...
Derviş'i de, onun dost grubunu da sakın yabana atmayın...