Daha neler! Miting alanlarında "Yağlı urgan" atışmasıyla başlayan "İdam" konusu bazı partilerin "Seçim vaadi" haline geldi.
MHP lideri Devlet Bahçeli, Anayasa'yı değiştirecek bir çoğunlukla iktidar olurlarsa "Adaleti dengelemek" adına Öcalan'ı asacaklarını, ayrıca "Toplumsal talep olursa" idam cezasını geri getireceklerini söylüyor.
Halkın Yükselişi Partisi lideri Yaşar Nuri Öztürk, idamı hem de kapsamını genişleterek yasalara koyacaklarını vaat ediyor.
BBP aynı çizgide. Genç Parti de. Cem Uzan'ın sağ kolu Emin Şirin, idam konusunda MHP gibi halkın görüşünü soracakları, yani referanduma götürecekleri sözünü veriyor.
Bilindiği gibi, Türkiye hayli sancılı bir sürecin sonunda, önce 2003 Haziran'ında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 6'ncı Ek Protokolü'nü imzalayarak "Barış döneminde" ölüm cezasını kaldırdı.
Ardından 2004 başında imza koyup 2005 Kasım'ında Meclis'ten geçirdiği AİHS 13'üncü Ek Protokolü ile de, "Her koşulda", yani "Savaş veya yakın savaş tehlikesi" zamanında bile idam cezası uygulamamayı kabul etti.
Bu çifte taahhüdünün gereği olarak ölüm cezasıyla ilgili suçların sayıldığı 4 yasasındaki 41 maddeyi temizledi. Böylece idamdan arınmış kıta olan Avrupa'nın onurlu üyeleri arasına katıldı.
İdamcılar asla pes etmedi
Ancak yasalardan çıkarmak her zaman halkın da aynı görüşte olduğu anlamına gelmiyor. Avrupa'da da özellikle büyük terör olayları patlak verdiğinde ya da pedofili sapıkları (çocuklara tecavüz edip öldürenler) ortaya çıktığında, idam cezasının geri getirilmesi çağrıları yapılıyor. Örneğin İRA ve Kızıl Tugaylar terörünün yoğun olduğu 1980'lerde İngiltere ve İtalya ciddi şekilde idama dönüp dönmemeyi tartıştı.
Bugün bile idam yanlıları pes etmiş değiller. Fransa'da iktidar partisinin milletvekilleri iki kez (1986'da ve 2004'te) parlamentoya "Terör suçlarının idamla cezalandırılmasını" öngören yasa önerisi verdiler. İkisi de işleme konulmadı, yani "Kadük" olması sağlandı. Son cumhurbaşkanı seçiminin adaylarından sağcı Philippe de Villiers ile aşırı sağcı Jean-Marie Le Pen arasında, terör ve pedofili suçlarına idam cezası verilmesi için referanduma gideceklerini vaat ettiler.
Polonya'da Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski ile ikiz kardeşi Başbakan Jaroslaw Kaczynski de geçen yıl benzer bir girişim için AB'nin nabzını yokladılar. Neyse ki ağızlarının payını alıp ("Hele bir deneyin, AB'den çıkarırız" denildi) sustular. İtalya eski Başbakanı Silvio Berlusconi de kişisel olarak idam cezasını desteklediğini hiçbir zaman gizlemedi.
Halklar "İntikam"ı sever
Dünyanın neresinde olursa olsun, idam cezasının referanduma götürülmesi durumunda, halkın "destek vereceği kesin. Hele terörün kasıp kavurduğu günümüzde. Kamuoyu araştırmalarına göre, Japonya'da halkın yüzde 81'i, ABD'de yüzde 60'ı ölüm cezasından yana. Bu oran eski Doğu Avrupa ülkelerinde yüzde 65'i, Batı Avrupa'da ise yüzde 45-50'yi buluyor.
Hiç kuşkusuz -hele bugünlerde- Türkiye'de de anket yapılsa, halkın çoğunluğu idama destek verecek. MHP ve Genç Parti'nin vaat ettikleri gibi, referanduma gidilse, sandıktan ezici çoğunlukla özellikle terör suçları için idam cezasına "Evet" çıkacak.
Böyle bir olasılığın Türkiye'nin AB'ye veda etmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çıkması, insan haklarına saygısızların kara listesine girmesi anlamına geleceğini bir yana bırakıyoruz.
Sorun şu: "Halk istiyor" veya "Halk destekliyor" diye Türkiye'yi sadece demokrasiden değil, çağdaşlıktan da geriye götürecek talepler referanduma sunulabilir mi? Temel haklar referandum konusu yapılabilir mi? Temel hakların en başında gelen yaşam hakkını güvenceye almak bir devletin yurttaşlarına karşı en önemli görevi değil mi? 21'inci yüzyılda "Cezalandırma" ilkesine dayanan hukuktan vazgeçip yeniden "İntikam almaya" dayalı adalet anlayışına dönülebilir mi?
Ve en önemlisi: Böyle bir referandum, "Toplumsal linç" oylamasına dönüşmez mi?
Popülizmin ve demagojinin de bir sınırı olmalı...