AB Komisyonu, Ankara'nın "9'uncu reform paketini bekleyin" çağrısını kabul ederek İlerleme Raporu'nun açıklanmasını 15 gün erteledi.
Milletvekilleri de 9 tasarı ve öneriden oluşan 9'uncu paketi 10 günde yasalaştırmak için mesaiye başladı.
Böylece açıklanması 24 Ekim'den 8 Kasım'a ertelenen İlerleme Raporu'nda hiç değilse "Müzakereler başladı reformlar durdu" eleştirisi yumuşatılabilecek.
Yeni paketin en önemli ve hassas maddesini "Vakıflar Yasa Tasarısı" oluşturuyor.
Önemli; çünkü 70 yıllık bir soruna neşter vuruyor. Hassas; "Cemaat vakıfları" gibi netameli bir konuya el atıyor.
Ama kimseye yaranamıyor: Tasarıyı hukukçular "Muğlak" buluyorlar, azınlıklar "Yetersiz", karşıtlar "Teslimiyetçi!"
Hukukçulara göre, tasarı Türk ve azınlık vakıflarına farklı statüler getirerek "Eşitlik" ve "Ayrımcılık yasağı" ilkelerini çiğniyor. Bu da Anayasa'nın 2 ve 10'uncu maddelerine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 14'üncü maddesine, Lozan Antlaşması'nın 40'ıncı maddesine açıkça aykırılık oluşturuyor.
Azınlık sözcüleri de benzer görüşleri savunuyor, geçici 9'uncu maddeyi örnek gösteriyorlar. Tasarının can alıcı noktası olan bu madde şöyle:
"Cemaat vakıflarının mal edinememeleri nedeniyle tapuda; a) Nam-ı müstear veya nam-ı mevhumlar, b) Vakıflar Genel Müdürlüğü veya hazine, c) Vasiyet edilmiş veya bağışlanmış olup da halen bağışlayan veya vasiyet edenler adına kayıtlı taşınmazları, tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte bu kanunun yürürlüğünden itibaren 18 ay içinde tapu sicil müdürlüklerine müracaat edilmesi halinde vakıfları adına tescil olunur."
Kastedilen şu: 1936 yılında devlet azınlık vakıflarından mal beyanı istedi. Vakıflar daha sonra da satın alma ve bağış yoluyla gayrimenkul edinmeyi sürdürdüler. Ancak 1974'te Yargıtay beyandan sonra edinilen mülkleri yasadışı ilan etti! Bunun sonucu 1936 sonrası edinilen mülkler eski sahiplerine, yoksa hazineye devredildi ve alım yasağı getirildi.
Hani bunun ilk sahibi?
Azınlık vakıfları uygulamayı aşmak için "muvazaa"ya başvurdular, mülklerini şahıslar üstüne yaptılar. Şimdi tasarı "muvazaalar"ın giderilmesi için 18 ay süre tanıyor. Azınlık temsilcileri de, bu süre kısıtlamasının sadece kendileri için getirilmesini "Negatif ayırımcılık" diye niteliyor.
İşin tuhafı, karşıt grupları da bu madde ayaklandırıyor. Bir de vakıfların artık özgürce mal edinebilmelerine imkan sağlayan 6'ncı madde. Bakın onlar neler diyorlar:
"Azınlık vakıfları bağış toplama ve mal edinme hakkı kazanınca, birer siyasal güç haline gelecekler."
"Küresel sermaye vakıflar yoluyla Türkiye'yi ele geçirme planını uygulamaya koyacak."
"Patrikhane gizlice şahıslara satın aldırdığı mülkleri artık üstüne geçirebilecek. Böylece İstanbul'da Vatikan gibi bir devlet doğacak. Hatta yeni Bizans'ın temelleri atılacak."
"Edinilen mülkle ilgili geriye dönük zaman sınırlaması konulmadığı için, Rum cemaati Ayasofya'yı bile isteme hakkına sahip olacak!"
Dahası, ana muhalefet CHP bu iddiaların çoğuna katılıyor. Örneğin Onur Öymen, "Türkiye'nin bu yasayla büyük mal kaybına uğrayacağını" savunuyor. Adalet Komisyonu'nun CHP'li üyesi Orhan Eraslan ise 1856 Islahat Fermanı'na benzettiği tasarıya tümden karşı olduklarını söylüyor.
Papa'nın densiz çıkışıyla hassaslaşan bir ortamda yapılacak yasal düzenleme herkesin kabullenebileceği bir metne dönüştürülmeli.
Yoksa sorun çözen değil, yeni sorunlar üreten bir yasayla karşılaşabiliriz.