Önceki gün 2'nci Kıbrıs Barış Harekatı'nın 32'nci yıldönümüydü. Bugün ise Kıbrıs Cumhuriyeti'nin doğuşunun 46'ncı yıldönümü.
"Ayşe tatile çıkabilir" parolasıyla başlayan 14 Ağustos 1974 harekatı herkesin belleğinde. Peki, iki halkın ortak egemenliği ve yönetiminde, üç ülkenin garantörlüğünde 16 Ağustos 1960'da ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kim anımsıyor? Herhalde hiç kimse. Oysa konunun manevi ve tarihi önemi var.
Manevi açıdan önemli; o cumhuriyetin doğuşunu sağlayan Londra Antlaşmaları, 14 şehidimizin kanlarıyla sulandı : Basın-Yayın ve Turizm Bakanı Server Somuncuoğlu, Eskişehir Milletvekili Kemal Zeytinoğlu, Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şerif Arzık, THY Genel Müdürü Abdullah Parla, Dışişleri 2'nci Daire Başkanı İlhan Savut, Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Muzaffer Ersü, Dışişleri katibi Sedat Görmüş, gazeteci Burhan Tan ve THY'nin 5 mürettebatı. Hepsi de Başbakan Adnan Menderes başkanlığındaki heyeti İngiltere'ye götüren uçağın Londra yakınlarında düşmesiyle can verdiler.
17 Şubat 1959'da. Kazayı hafif sıyrıklarla atlatan Menderes, anlaşmayı iki gün sonra hastanedeki odasında imzaladı...
Kıbrıs Cumhuriyeti tarihi açıdan da önemli; farklı ırk, dil ve dine sahip iki toplumun "Ortak devlet" kurmalarının -Lübnan'la birlikte-ilk örneğiydi. Rumlar torpillemeseydi, bugün dünyanın sancılı bölgelerinde model olabilirdi: Sri Lanka'da, Sudan'da, Nijerya'da. Ortadoğu'da.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin "ilk"leri saymakla bitmez: BM Barış Gücü Filistin'le birlikteOrtadoğu'da ilk oraya gönderildi. BM tarihinin 7 genel sekreterinin de içinden çıkamadığı iki sorundan biri oldu. Diğeri yine Filistin tabii...
Ve her genel sekreter barış ya da çözüm formülleri üretti: Kurt Waldheim önerileri, Perez de Cuellar taslağı, Butros Butros-Gali fikirler dizisi, Kofi Annan planı...
Hepsi de BM arşivine gitti ya da çöpe. Ama her başarısızlığın ardından iki toplumun liderleri "Birgün yeniden birleşme" umutlarını koruduklarını açıklamayı ihmal etmediler. Zerrece inanmadıkları halde.
Herkes kendi yoluna
Komedi bugün de devam ediyor. Papadopulos ile Talat gülücükler eşliğinde tokalaşıp ortak gelecek umutlarını dile getiriyor, sonra dönüp kendi yollarında ilerliyorlar:
*Papadopulos, planı çağrıştırdığı gerekçesiyle, Annan'dan söz ederken adı yerine "Sayın Genel Sekreter" ifadesini kullanmaya başladı.
*Rum kesimindeki anketlere göre halkın yüzde 80'den fazlası Türkler'le birleşmeye şiddetle karşı.
*Türk kesimindeki anketlerde, Rumlar'la barışa ve AB'ye destek yüzde 50'nin altına indi.
Adada hayallerin yerini gerçeklere bıraktığı dönemde, "Türkiye-AB treni sonbaharda Kıbrıs yüzünden raydan çıkabilir" denilmiyor mu; insanın gülesi geliyor.
Çünkü Kıbrıs prangasını artık Yunanlılar bile taşıyamıyor. İşte fanatik sağ eğilimli Rum gazetesi "Simerini"de iki hafta önce yayınlanan yazı: "Yunanistan, Kıbrıs'la ilgili doktrinini değiştirdi: Çıkarlarımız artık ortak değil. Atina yetkilileri, 'Kıbrıs'ın keyfiliğinin ve kararlarının bedelini ödemeye niyetli değiliz. İstiyorsanız kendi başınıza yürüyün' diyorlar."
Ve çünkü İran nükleer krizine arabuluculuk görevini eline yüzüne bulaştıran, Lübnan trajedisinde esamesi bile okunmayan AB, bu utanç zincirine bir de Türkiye'yle kriz veya gerginlik halkası eklemeyi göze alabiliyorsa, buyursun treni raydan çıkarsın.
"Bu iş Angulem'de çorba içmeye benzemez." *
***
* "Sanıldığı kadar kolay değil" anlamına gelen Kıbrıs özdeyişi.