Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 10 ile daha üniversite kurmak için çalışmalara başladıklarını açıkladı, "Türkiye'de en az 150 üniversite olmalı" dedi.
Haklı; yüksek öğretimde arztalep makasının kapanması ya da en azından daha fazla açılmaması için yeni üniversiteler kurulmalı.
Aynı şekilde, devletin "Demokratik" ve "Sosyal" özelliği gereği olarak, yüksek öğretimin "kitleselleşmesi" şart. Bugünkü sistem düşük gelir gruplarının vergileriyle varlıklı kesimin -özel lise, dershane, özel öğretmen imkanından ya da imtiyazından yararlanan-çocuklarının eğitimini finanse ediyor.
Ve nihayet, 2025'te yüksek öğretimde yüzde 65 okullaşma oranı hedefinin tutturulması için de, üniversitelerin artırılmasından başka çözüm yok.
Ancak bu " Genel doğru "ya desteğimizi ifade ettikten sonra, Çelik'in yeni üniversiteler için saydığı koşullarda tam mutabık olmadığımızı söylemek zorundayız. Bakan'a göre, "Üniversitelerin üniversite olması için, fiziki mekanların, öğretim kadrolarının, öğrencilerin ve donanım dokümantasyonlarının olması lazım."
4 koşula indirgenmiş bu tanım, üniversiteyi değil, olsa olsa meslek yüksek okulunu işaret ediyor. Ya da işe yaramayan diploma üretim merkezini.
Çünkü çağımızda ve küreselleşen dünyada "işlevsel" bir üniversitede o 4 koşulun çok ötesinde özellikler ya da değerler aranıyor. Birkaçını sayalım:
*Mevcut bilgiyi bir kuşaktan diğerine aktarmakla kalmamak, ondan da önce bilgiyi yenilemek, üretmek.
*"Yaşam boyu öğrenme" taleplerini karşılamak için her yaştaki insana bilgisini tazeleme, yeni teknolojileri kavrama imkanı sunmak.
*Ülkenin araştırma-geliştirme envanterinde iyi bir yere sahip olmak.
*Hiç değilse kurulduğu bölgede özel sektörün eleman ve teknoloji ihtiyaçlarına yanıt vermek.
*Öğrencilerinin ufuk çizgilerini ulusal sınırların çok ötesine, AB'ye, Atlantik'in karşı yakasına, Uzakdoğu'ya taşımak.
*Dünyanın tüm üniversitelerinde görev yapabilecek öğretim kadrosuna sahip olmak.
Diplomanız kaliteli mi?
Biliyoruz; mevcutlar bile bu kriterlerin çoğunda "çağdışı" kalırken, yeni kurulacak üniversitelerden iddialı hedefler beklemek, pek gerçekçi değil.
Ancak mevcutları düzeltmeden, hatta bazı akademisyenlerin ve sivil toplum örgütlerinin iddia ettikleri gibi, daha da kötüye gitmelerine yol açan icraatlardan vazgeçmeden, iki fakülte, üç yurt binası, birkaç gezgin öğretim üyesi ve birkaç raf eski yayınla üniversite kurmak, sadece sokaktaki birkaç bin gence adres ve meşgale sağlamaktan öte geçmez. Ve de pek işe yaramayan diplomalar dağıtmaktan...
Üç ay önce Fransa'daki iki üniversite rektörünün ilginç bir yazısını okuduk. Şöyle diyorlardı: "Elbette üniversite herkese sunulan bir şans olmalı. Ancak bu şansın anlam taşıması için, üniversitenin vereceği diplomanın da kalitesi olmalı."
Geçen yüzyılın ilk yarısında Batı üniversitelerinde özel bir diploma derecesi vardı: "Bon pour l'Orient" . Yani Doğulular ve Doğu'da çalışacaklar için yeterli...
Şimdi o dereceler buralarda da geçmiyor. Kanıt ararsanız, Türkiye'deki yerliyabancı şirketlerin sadece üst düzey değil, orta kademedeki yöneticilerinin diplomalarını ya da master, doktora belgelerini nerelerden aldıklarına bakın.
Korkarız ki, Çelik'in -seçim yatırımı koksa da-iyi niyetli varsaydığımız 10'lu üniversite paketleri, bu haliyle, yeni "Bon pour l'Orient" diplomaları üretmekten veya diplomalı işsizler ordusuna yeni birlikler eklemekten öte geçemeyecek. Keşke yanılsak!