Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün 4 yıllık görev süresi, hiç kuşkusuz, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin köklü bir değişimdönüşüm süreci olarak tarihe geçecek.
Ayrıca bir kuvvet komutanının yolsuzluktan mahkum olmasından Şemdinli davası gerekçeli kararında yüksek rütbeli subayların çete kurmakla suçlanmasına, kışlada dayak olaylarının mahkemelik olmasından "onur" adına istifalara, vicdani ret kampanyalarından vicdanları sızlayan emekli komutanların itiraflarına kadar bir dizi "ilk"le de anılacak.
Ve de ne yazık ki, enformasyon ile dezenformasyonun birbirine karıştığı dönem olarak da hatırlanacak. Hem izleri birbirine karıştırmaya uygun olayların çokluğu, hem de bilgi çağı olanaklarının bu tür psikolojik kaos harekatına son derece elverişli olması nedeniyle.
Ama yine hiç kuşkusuz kamuoyunun büyük çoğunluğu Org. Özkök dönemi için hüküm verirken olumlu sıfatları esirgemeyecek: Demokrat, dürüst, şeffaf, sivil yönetime bağlı ve saygılı...
Yüksek Askeri Şura'nın bugün başlayacak 4 günlük toplantısında ataması resmileşecek Türkiye Cumhuriyeti'nin 25'inci Genelkurmay Başkanı'na, yani Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a gelince... Göreve başlamasının arefesinde şöyle bir tablo çizilebilir:
Kamuoyunun önemli bir bölümü onun Genelkurmay Başkanlığı'nı heyecanla bekliyor. Ancak Org. Büyükanıt'a sempati duyanlar ile Org. Özkök'ü sevenlerin aynı kesimler oldukları söylenebilir mi? Silahlı Kuvvetler'e "nifak sokmak" suçlamasıyla karşı karşıya kalmamak için yanıtı sizlere bırakıyoruz.
Reform sürecine devam
Tabii bir dizi soru daha sıralanabilir, sıralanmalı da:
*Org. Büyükanıt döneminde terörle mücadele ve Güneydoğu ya da Kürt sorununa demokratik çözüm arayışları bir arada götürülebilecek mi?
*Irak ve Kıbrıs politikalarına Silahlı Kuvvetler'in yaklaşımı değişecek mi?
*AB ile ilişkiler, demokratikleşmeyi kökleştirecek, sivil otoriteyi pekiştirecek reformların durması nedeniyle tren kazasına uğrayacak mı?
Elbette onun geçmişteki bazı demeçlerine bakarak bu sorulara ikircikli yanıtlar vermek mümkün.
Ancak biz tam tersini düşünüyoruz. Birçok gerekçeye dayanarak:
Org Özkök'ün bu saydığımız konularda görev süresi boyunca ortaya koyduğu tavır, kişisel görüşlerini değil, Silahlı Kuvvetler'in çizgisini yansıttı. O görüşlerin oluşmasında Org. Büyükanıt'ın da belirleyici katkısı oldu.
Zaman zaman tepkisel çıkışlar yapsa da Org. Büyükanıt renkleri sonradan ortaya çıkan emekli paşalar gibi ne Batı karşıtı oldu, ne de AB. Onun 29 Mayıs 2003'te Harp Akademileri'nde yaptığı konuşma bugün bile belleğimizde yankılanıyor:
"Silahlı Kuvvetler'in AB konusundaki görüşlerini büyük harflerle tekrar ifade ediyorum : Türk Silahlı Kuvvetleri AB karşıtı olamaz. Çünkü AB, Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk toplumuna gösterdiği çağdaşlaşma hedefinin, jeopolitik ve jeostratejik açıdan zorunluluğudur. Türkiye, Avrupa'nın bir parçasıdır ve AB'ye girecektir. Bu yargı bazı çevrelerin düşüncesiyle çelişse bile, Türkiye'nin ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kesin kararlılığının açık bir ifadesidir..."
"Bıçaktan korkan demirci dükkanının önünden geçmez" sözünü sık sık tekrarlamayı seven Org. Büyükanıt'ın bu sağlam duruşunu, görevi devraldıktan sonra ilk fırsatta bir kez daha teyid edeceğine inanıyoruz.
Peki onun döneminde değişen hiçbir şey olmayacak mı? Olmaz mı...
Örneğin, Türkiye ile "Ilımlı İslam" kavramını yan yana getirmek isteyenler, en az iki kez düşünmek zorunda kalacaklar...