Dünyanın en güçlü ordusu onda.
Barışı korumak için güç kullanmak dahil her türlü imkan onda. Ve de sivil halkı korumak için hükümetlerin yetkilerini üstlenmeye kadar varan geniş bir meşruiyet yelpazesi onda.
Ancak bırakın çatışmaları önlemeyi, saldırganları durdurmayı, sivil halka kol kanat germeyi; kendi görevlilerini ve temsilcilerini bile korumaktan aciz. Dahası, görevlilerinin bomba yağmurunda öldürülmesinin sorumlusunu kınayamayacak kadar da eli-kolu bağlı.
Tahmin ettiğiniz gibi, Birleşmiş Milletler'den (BM) söz ediyoruz.
Gerçekten de BM, teorik olarak, dünyanın en güçlü ordusunu toplayabilir. Çünkü BM Şartı'nın 45'inci maddesine göre, üye ülkelerin hepsi ona, talep ettiğinde gerekli gücü "derhal" vermek zorunda.
BM dilediği zaman güç kullanma yetkisine de sahip. Anlaşmanın 42'inci maddesinde bu yetki şöyle ifade ediliyor: "Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için, hava, deniz ya da kara kuvvetleri aracılığıyla, gerekli saydığı her türlü girişimde bulunabilir. Bu girişimler ablukayı, hava, deniz ve kara kuvvetlerince yapılacak başka operasyonları içerebilir."
Ve nihayet BM, geçen yıl kabul edilen "reformlar" çerçevesinde, hükümetler yetersiz kaldığında sivil halkı gerekirse güç kullanarak koruma yetkisi de aldı.
Ancak yukarda ifade ettiğimiz gibi, bu yetkilerini kullanmak bir yana, icra organı olan Güvenlik Konseyi'nden görevlilerinin öldürülmesini "Sorumlu ülkenin adını vermeden" bile kınayacak bildiri çıkaramıyor.
Derda deva olmayan kararlar
Çünkü 192 ülkenin temsil edildiği küresel örgütte ipler, İkinci Dünya Savaşı'nın galibi 5 gücün elinde: ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin. "Veto" hakkına sahip bu 5'linin görüş birliğine varmadığı bir metni Konsey'den geçirmek imkansız. Görüşbirliği de ancak bir tasarıda 5 gücün her birinin dostlarını zora sokacak ve çıkarlarını tehlikeye atacak unsurların temizlenmesiyle sağlanabildiği için, sonunda Konsey kararları şu ifadelerden oluşuyor: "Gelişmelerden kaygı duyduğunu", "Derin üzüntüyle karşıladığını", "Endişeleri paylaştığını", "Gelişmeleri yakından izlediğini" Sonda da hep aynı fiil: "Bildirir!"
BM korumasındaki Srebrenika'da 7 bini aşkın Boşnak, 1995 Temmuz'unda "Durumu yakından izleyen" Güvenlik Konseyi'nin gözü önünde katledildi.
1994'te Ruanda'da 800 bin Hutu, "Endişeleri paylaşan" Güvenlik Konseyi'nin neredeyse bilgisi dahilinde tarihin en hızlı soykırımına (Sadece 100 günde) kurban gitti.
Bugün de LübnanBir de bölgeye BM şemsiyesi altında çokuluslu güç gönderilmesi tartışılmıyor mu; konu bir insanlık trajedisiyle ilgili olmasa, gülesimiz gelecek.
Srebrenika'da "Mavi kasketliler" vardı da, ne işe yaradı? Tek el ateş açmadılar.
Hakkını yemeyelim; savaşları, katliamları önleyemeyen, güç kullanamayan, sivil halkı koruyamayan BM, bir işi iyi yapıyor : Güney Asya'daki tsunami ve Nijer'deki açlık felaketlerinde olduğu gibi, uluslararası yardımların koordinasyonunu.
İyi ama o görev aslında Uluslararası Kızılhaç Örgütü'nün değil mi?
Yaşlı, yorgun, zayıf, yolsuzluk kangreninin çürüttüğü BM tepeden tırnağa yenilenmezse, bir süre sonra sadece yüksek maaşlı ama etkisiz-yetkisiz diplomatların istihdam kapısı durumuna düşecek.
Ve BM'nin "Önleyici diplomasi" ilkesinin yerini almaya başlayan "Önleyici savaş" kuralı yaygınlaşacak. Başına buyruklar ve bileği güçlüler dünyasına dönüşecek gezegenimiz de iyice yaşanmaz hale gelecek.