İsrail'in iki haftadır bombaladığı Lübnan'dan yürek parçalayan izlenimler geliyor.
Uykusunda ölmüş bebekler, sokakta oynarken yaralanmış çocuklar, gök kubbeye acısını haykıran anneler, evladının cansız bedenine sarılmış babalar, yerle bir olmuş evler, okullar, hastaneler, fabrikalar, mahalleler Gazetelerdeki fotoğraflara bakanların, televizyonlardaki görüntüleri izleyenlerin İsrail'e lanet okuyacağı, okuduğu sahneler.
Tamam, kutsal kutaplarda epeyce geniş yer tutan lanetlerin hepsini İsrail'e gönderelim. Ama BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın "İnsani sorunlar"la görevli yardımcısı Jan Egaland'ın Lübnan izlenimlerine de kulak vererek:
"Hizbullah ahlaksızca, korkakça sivillerin arasına saklanıyor. Sonra da çok az militan yitirmekle övünüyor. Çünkü kadınları, çocukları kalkan yapıyor. Çocuklar ve kadınlar öldü ama milisler kurtuldu diye sevinenlerin insanlığından, vicdanından söz edilebilir mi?"
Beyrut'un Şii mahallelerinden ve Güney Lübnan'daki Şii yerleşim birimlerinden "Bizi bombaların altında ölmekten kurtarın" çığlıkları yükseliyor. Kim duyarsız kalabilir? Ama aynı insanların anası, babası, eşi, sevdikleri olan 2 İsrail askerinin esir alınmasından sonra sokaklarda dansettiklerini, zafer şarkıları söylediklerini, şeker dağıttıklarını unutmadan.
İsrail hedef gözetmeksizin bomba yağdırmakla suçlanıyor. Doğru. En güçlü ifadelerle kınayalım. Ama Hizbullah'ın da Hayfa'da, Nahariye'de sivillere 2 haftada 1.100'ü aşkın roket gönderdiğini not ederek. Onlardan biri daha dün hayatın henüz başındaki bir kız çocuğunu öldürdü.
İran, Suriye ve Araplar
Haklısınız; İsrail'e artık birilerinin "dur" demesi gerekiyor. İyi ama Hizbullah'ı havuza iten Suriye ve özellikle de İran'ın niye harekete geçmediğini sormak gerekmiyor mu? Suriye lideri Beşşar Esad, İsrail'in öyle bir niyeti olmadığını bile bile, "Lübnan işgal edilirse seyirci kalmayız" diye kurusıkı atıyor. Sanki Lübnan gündeminde değilmiş gibi Orta Asya'yı dolaşan İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad ise yine İsrail'in öyle bir planı olmadığını bile bile "Suriye'ye saldırılırsa seyirci kalmayacağı" tehditleri savurmakla yetiniyor.
Oysa Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrallah'a savaş için yeşil ışığı, "Velayet-i fakih" olarak İran dini lideri Ayetullah Ali Hameney yaktı. Hizbullah'a İsrail'e meydan okumasını sağlayacak silah ve cephane de İran ve Suriye'den geldi: 15 bin roket, onbinlerce Kalaşnikov, 122 mm'lik toplar, mayınlar, uçaksavar ve tanksavar füzeleri...
Lübnan trajedisine çözüm aramak için bugün Roma'da "barış" adı verilen bir konferans düzenleniyor. ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, AB dönem başkanı Finlandiya, İspanya, Kanada, Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, Lübnan ve -üç gün önceki yazımızda dile getirdiğimiz beklentiye uygun olarak- Türkiye dışişleri bakanları yangına itfaiye ekibi göndermeyi tartışacaklar. İyi izleyin. Özellikle de Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün temsilcilerini. Çünkü onlar, "Tetiğe ilk basan" olarak Hizbullah'ı ve arkasındaki güçleri, Suriye ve İran'ı işaret ettiler. Sadece onlar mı? Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, hatta Filistin Başkanı Mahmut Abbas da.
Yani, rüzgâra karşı durma cesaretini ya da cüretini gösterdiler.
Lübnan yangını "Yeni bir Ortadoğu"nun sancıları olacaksa, Sünni Arap ülkelerinin -İran'ın yayılmacılık veya bölge liderliği hesaplarını bozmak için de olsa- gösterdikleri sağduyu ve soğukkanlılık, doğumu kolaylaştırabilir.