Konumuz yine eğitim. TÜSİAD'ın dün açıklanan ve sürdürülebilir büyüme ile eğitim arasındaki hayati ilişkiyi gözler önüne seren raporu nedeniyle.
Önce rapordaki bir bulguyu aktaralım: "Verimlilik artışı ile insan sermayesi arasındaki bağın güçlendirilirse, Türkiye'nin yıllık büyüme hızı 2-2.5 puan artabilir." Doğru. Önümüzdeki ay Saint-Petersburg'ta yapılan G-8 zirvesinde gündemin ana konularından birini "Küreselleşme çağında eğitimin önemi" oluşturacak. Zirve için hazırlanan raporda şöyle deniyor: "İnsana yatırım tarihin hiçbir döneminde bu kadar acil bir sorun olmadı. Ama aynı zamanda insana yatırım tarihin hiçbir döneminde bu kadar rantabl, bu kadar yüksek getirili de olmadı."
Bu tespit bir dizi rakamla destekleniyor. Örneğin iktisatçı Angus Maddison'a göre eğitim harcamalarında yüzde 1 artış GSMH'da yüzde 0.35'lik büyüme sağlıyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) araştırmalarında ise ortalama eğitim süresini bir yıl uzatmanın, GSMH'da yüzde 3-6 arasında sıçrama yarattığı belirtiliyor.
Tüm bu veriler TÜSİAD'ın zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkarılması önerisinin yalnızca AB'ye uyum için değil, ekonomiye yansımaları açısından da yerinde olduğunu gösteriyor.
Biz rapordaki tavsiyelerden birini özellikle önemsedik: "Yüksek öğretim sisteminde çeşitliliği vurgulayan, adem-i merkeziyetçi, kurumların yaratıcılığını ve kimliklerini ön plana çıkaran, üniversitelerin birbirleriyle rekabet edebilmelerine fırsat tanıyan bir sistem tasarlanmalı."
TÜSİAD bu önerisiyle aslında çağdaş üniversite anlayışını tarif ediyor.
Çünkü bilgi çağı ve küreselleşme, yüksek öğretimin koşullarını ve niteliklerini kökten değiştirdi.
Her şeyin başı özerklik
Üniversitelerin artık tek görevi belli bir öğretim süresi sonunda diploma vermek değil.
Diplomasının "kalitesi" ve mezunlarına iş hayatının kapılarını açması daha çok önem taşıyor . Bu da bazı kriterlerin yerine getirilmesiyle mümkün olabiliyor.
Avrupa'nın en saygın öğretim kurumlarından "Londra Ekonomi Okulu"nun başkanı Howard Davies bu kriterleri bakın nasıl sayıyor:
* Mezunlarının ilk işi bulmaları süresi.
* Mezunlarının ilk işlerindeki ortalama ücret düzeyi.
* Bir öğretim yılında üniversitede konferans veren uluslararası şahsiyetlerin sayısı.
* Yabancı öğrenci ve profesör oranı.
* Kampüsü ziyaret eden işadamı sayısı. Davies üniversitede yabancı öğrenci ve yabancı öğretim üyelerinin varlığının gençlerin global kültürle tanışmaları açısından çok önemli olduğunu vurguluyor ve ekliyor: "Çünkü sermayede olduğu gibi işgücünde de sınırlar kalktı. Pasaportun yerini diploma alıyor. Mezunlar dünyanın her yerinde çalışmaya hazır olacak şekilde yetiştirilmeli. Bu da yabancı öğrenci ve öğretim üyeleriyle sağlanabilir. Gençleri tatillerde yurt dışına staja göndermenin modası geçti." Yine Davies'ye göre, bir üniversitenin uluslararası şahsiyetler tarafından tercih edilmesi yalnız prestij için değil, gençlerin dünya sorunlarıyla tanışmaları için de çok önem taşıyor. "Zira" diyor, "Günümüzde iş dünyası, çalıştıracağı kişide mesleki bilgi ve donanımın yanı sıra uluslararası sorunları tartışmasına imkan verecek birikim de arıyor."
Böyle bir üniversite, ancak geniş mali kaynaklarla sağlanabilir. Ve ancak idari ve mali özerkliğe sahip üniversiteler geniş mali imkanlara kavuşabilir. Çünkü iş dünyası ve vakıflar, sadece yönetimi özerk ve saydam üniversitelere destek olabilir...