"Bugün burada yeni bir tarih yapıyoruz. Bugün burada sadece Hazar ile Akdeniz'i değil, kaderlerimizi de birbirine bağlıyoruz. Bugün burada ortak hülyalarımızı nihayet gerçeğe dönüştürüyoruz."
Cumhurbaşkanı Demirel 18 Kasım 1999 Perşembe günü saat 16.50'de Çırağan Sarayı Mavi Salon'da Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı anlaşmasına imza koyarken böyle demişti.
İşte o hülya dün gerçek oldu. Boru hattının Ceyhan'a ulaştırdığı ilk petrolün "The British Hawtharne" tankerine yüklenmesine başlamasıyla.
(Biz bu satırları yazarken son hazırlıklar yapılıyordu. Yetkililer hiçbir sorun olmadığını, sadece saniyede 2 metre hızla akan kara altının 1774 kilometrelik yolculuğu tamamlamasının beklendiğini belirtiyorlardı.)
Hazar petrolünün sarp dağları, derin vadileri, uçsuz bucaksız ovaları ve yaylaları aşıp Ceyhan'a ulaşması kolay olmadı.
Projeyle ilgili ilk irade beyanı 29 Ekim 1998'de yayınlanan Ankara Deklarasyonu ile ilan edildi. Demirel, Yılmaz, Aliyev, Şevardnadze, Nazarbayev, Kerimov, Türkmenbaşı ile tanık olarak ABD Enerji Bakanı Bill Richardson'un imzaladığı 6 maddelik deklarasyonda şöyle deniyordu: "Cumhurbaşkanları, DoğuBatı enerji koridorunun ve bu bağlamda Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının hayata geçirilmesi için gerekli tüm şartların bir an evvel oluşturulması yönünde ilgili makamlarına gereken talimatı vermeyi taahhüt ederler." Yukarda belirttiğimiz gibi, projenin anlaşması ertesi yıl, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın İstanbul zirvesi sırasında imzalandı. ABD adına bu kez Başkan Clinton imza koydu. Rusya Başkanı Yeltsin, ülkesinin çıkarlarının aleyhine gördüğü projenin törenine tanık olmamak için, yarım saat önce Çırağan'dan ayrılıp havaalanı yolunu tuttu.
İstikrarın güvencesi
Temeli 18 Eylül 2002'de atılan proje az badire atlatmadı. Maliyeti tahminleri yüzde 30 aşarak 4 milyar dolara ulaştı, inşaat süresi bir yıl uzadı... Ama sonuçta Demirel'in ifadesiyle "21'inci yüzyılın en parlak barış projesi" bitirildi. Ya da Türkmenbaşı'nın Ankara Deklarasyonu'nu imzalarken söyledikleri gerçek oldu: "Ertuğrul Gazi bin yıl önce Türkmenistan'dan buraya at sırtında gelmişti. Biz boru hatlarıyla geliyoruz."
Şimdi Türkiye dünyanın en stratejik enerji koridoru konumuna gelmenin, ABD ise Batı'yı Rus petrolü ve gazına bağımlılıktan kurtarma hedeflerinin ilkine ulaşmanın mutluluğunu yaşıyor.
Diğer hedefler de sırada: Kazak petrolünü Bakü-Tiflis-Ceyhan hattına bağlayacak anlaşma 13 Haziran'da imzalanıyor. Şahdeniz doğalgazını Türkiye üstünden Avrupa'ya ulaştıracak Bakü-Tiflis-Erzurum boru hattı sonbaharda bitiyor.
ABD, kendisinin ve Batı'nın enerji ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik tüm projeleri NATO üyelerinde toplamayı amaçlıyor. Bu da ülkemizi "can damarı" yapıyor. Dile kolay; sadece Hazar'dan 200 milyar varil ham petrol ve 18 trilyon metreküp doğalgaz Türkiye üstünden Batı'ya akacak.
Tüm projeler olmazsa olmaz bir kritere dayandırıldı: Türkiye'nin istikrarı. Yenilenen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne ilk kez boru hatlarının da girmesi ve enerji koridoru konumunun Türkiye'nin siyasal ve ekonomik istikrarı için güvence faktörü olacağının belirtilmesi boşuna değil.
Bu "istikrar" Anayasa'da tanımlanan rejimin asla değiştirilememesinden başlayıp AB üyeliğine kadar gidiyor.
O nedenle, hiç değilse Bakü-Ceyhan-Tiflis'in devreye girdiği şu sıralar kuşkularımızı, korkularımızı, komplo teorilerini bir yana bırakıp geleceğe biraz daha güvenle bakalım...