Emniyet Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı rapor, durulduğu sanılan bir tartışmayı yeniden alevlendirecek: Polisin yetki sorunu.
Çünkü raporda suç patlamasına, yeni ceza yasaları paketiyle polisin yetkilerinin daraltılması gerekçe gösteriliyor.
Dahası gerek yetki daraltılması, gerekse kalan yetkilerin kullanımının da büyük ölçüde savcılık iznine bağlanması sonucu, "Polisin emir almadan hiçbir işlem yapamayan, soruşturmanın pasif bir unsuru haline getirildiği" eleştirisinde bulunuluyor. (Gerçekten de en rutin işler bile artık savcı gözetiminde yapılabiliyor.)
Kısacası, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in "Budandığı öne sürülen yetkiler Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nda aynen duruyor" görüşüne rağmen, kolluk güçleri Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Ceza İnfaz Kanunu paketine tepkisini ilk günkü kadar sıcak tutuyor. Tutmakla kalmıyor, fırsat buldukça hatırlatıyor da.
Adana'da cep telefonunun çalındığı otobüsü yolcularıyla birlikte karakola çektiren vatandaşın başına gelenler gibi. Numarası çevrilen cep telefonu otobüsün içinde çalmasına rağmen, polis "Arayamayız, yetkimiz yok" diyerek hırsızı dışardan izlemekle yetindi.
İstanbul Kadıköy'de bir eve sığınan otomobil hırsızının macerası gibi. Evi kuşatan polis arama izni olmadığı gerekçesiyle içeriye girmedi. İki saat boyunca savcılıktan gelecek yazılı izini bekledi. O arada da hırsız kayıplara karıştı.
Hukukçular bu tür olaylarda hatayı emniyet mensuplarına yükleyip "Zira konu aramak değil yakalamak" dese de, sorun polisin yeni düzene alışamamak bir yana, içine sindirememesinden kaynaklanıyor. Anladığımız kadarıyla galiba eskiye dönülmesini istiyor: Savcıya değil, amirine hesap vermek. Raporda sıralanan talepler aslında bu özlemi yansıtıyor:
"Polisin arama, elkoyma ve konutlara girme yetkisi genişletilsin. Ek ifade alımı yeniden getirilsin. Zanlılara kelepçe takılması hiçbir şarta bağlanmasın. Telefon dinleme kolaylaştırılsın."
Küçük Sultan kriteri
Raporda "Çocuk suçluluğu" ile daha etkin mücadele için de ilginç öneriler var: "Çocuklara kelepçe ve zincir takma yasağı kaldırılsın. İfade alma yasağı dahil tüm kısıtlamalara son verilsin."
Bu istekler bize İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın geçen yıl arkadaşımız Balçiçek Pamir'e yaptığı yakınmaları anımsattı: "Yasa gereği çocukları sorgulayamıyor, savcıya teslim ediyoruz. Bir yankesici 38 kez yakalandı, hep serbest bırakıldı. Sultan adında bir kız var, aynı durumda. Yakalıyoruz, mahkeme bırakıyor, iki gün sonra aynı suçu işliyor."
Doğru. Suç örgütleri çocukları "iş"e göndermeden önce sıkı eğitimden geçiriyorlar. Yakalanınca haklarının neler olduğunu ezberletiyorlar . O nedenle de parmak kadar kapkaççı, polise "Fotoğrafımı çekemezsiniz, ifademi alamazsınız, adımı bile soramazsınız. Beni doğrudan savcıya teslim etmek zorundasınız" diye hukuk dersi veriyor.
Ayrıca Batı'da sokak çeteleri yüzünden suç yaşının hızla düşmesine paralel olarak ceza yaşının indirildiği, çocuk suçluların kelepçelenmesi uygulamasının yayıldığı da (ABD'de 5 yaşındakine bile takılıyor) doğru.
Peki ne yapmak gerekiyor? Küçük suçluya kelepçeyi savunmuyoruz ama suçunun cezasız kalmaması için bir formül bulmak gerektiğine inanıyoruz. Örneğin, ailelerine değil ıslahevi ile cezaevi arası bir infaz kurumuna teslim etmek gibi.
Kısacası, polis taleplerinin hiç değilse bir bölümünde haklı.