Ankara 8'inci İdare Mahkemesi'nin Tekel'in içki bölümünün satışını durdurmasıyla, yargıya takılan özelleştirme girişimleri listesine bir kalem daha eklendi. Hayli uzun bir liste bu; sadece Telekom için Anayasa Mahkemesi'nin 4 iptal kararı bulunduğunu söyleyelim, gerisini siz tahmin edin. İdare Mahkemesi "Yürütmeyi durdurma" kararına Anayasa'nın "Tekelleşme ve kartelleşmenin önlenmesi" ile ilgili 167'nci maddesini gerekçe gösterdi, özelleştirme sonrası "Rekabet sorunu" ortaya çıkacağı sonucuna vardı. Tekel'in içki bölümü blok satış yöntemiyle ihaleye çıkarılmış ve en yüksek teklifi 292 milyon dolarla 4 yerli girişimin oluşturduğu ortaklık vermişti. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı da teklifi uygun bulup satış sürecinin tamamlanmasını kararlaştırmıştı. Mahkeme demek istiyor ki, "Bu blok satışla devlet tekelinin yerini özel tekeli alacak. Buna izin veremem..." Böylece ihale öncesi yaşanan "Blok mu, parçalanarak mı satılsın" tartışmalarında, ikinci tarafa arka çıkmış oluyor. Parçalı satış yanlıları Tekel'in 11 şarap, 6 rakı fabrikası ile cin ve bira üretim tesislerinin ayrı ayrı satışa çıkarılmasını, bir özel girişimcinin hem rakı, votka ve cin, hem bira, hem de şarap üretmesinin önüne geçilmesini öneriyorlardı. Ancak özelleştirme geliri hedefin epeyce altında kalacak olan hükümet, "Hazine'ye ne koyarsak kâr" görüşüyle blok satışı tercih etti. İyi ki Tekel'in sigara biriminin ihalesi tekliflerin düşüklüğü nedeniyle iptal edildi, yoksa o blok satış da yargıdan dönecekti. Acı olan şu; 1980'lerin başında özelleştirme hamlesini başlatan Türkiye 20 yılda bir arpa boyu yol gidebildi. Bizden en az 10 yıl sonra yarışa katılan eski Doğu ülkeleri ise çoktan özelleştirmeleri bitirdiler. Ankara'daki devletçi -kimilerine göre gizli komünist- zihniyeti kutlamak gerek; "Şanlı direnişleri" sayesinde, 1994'te özelleştirme kararı alındığında "Su içinde 30 milyar dolar eder" denilen Türk Telekom'un değeri şimdi 3 milyar dolara indi. Tabii veren çıkarsa...
Mahmur'dan dönüş
Kuzey Irak'ta Türkiye'nin canını sıkan iki "çıban" var. Biri İran sınırındaki Kandil Dağı'nda sayıları 5-6 bin arasında tahmin edilen PKK militanları. Diğeri ise Mahmur Kampı'ndaki mülteciler. Musul'un Mahmur kasabasına 3 kilometre uzaklıktaki kampta Hakkari ve Şırnak'ın sınır köylerinden edenler yaşıyor. 1994'te PKK'nın baskılarıyla evlerini yurtlarını bırakıp gittiler. Sayıları o tarihte 13 bin kadardı. Arada dönenler oldu, halen bazılarına göre 8 bin, bazılarına göre de 10 bin BM Mülteciler Yüksek Komiserliği denetimindeki kampta yaşıyor. Türkiye bir süredir kampın kapatılması ve PKK'nın zorla tuttuğunu belirttiği vatandaşlarımızın dönmesi için girişimlerde bulunuyor. Hatta Topluma Kazandırma Yasası'ndan sonra ikna için güvenlik yetkilileri Mahmur'a gitti. Çabalar nihayet sonuç verdi, Türkiye, BM, ABD ve Irak eve dönüş için bir plan geliştirilmesinde dün görüş birliğine vardılar. Anlaşma göçmenlerin dönüp dönmemeye kendilerinin karar vermesini öngörüyor. Kamp temsilcilerince dillendirilen dönüş koşulları hayli fazla: Koruculuk ve özel timin kaldırılması, köylerinin onarımı, soruşturma açılmaması, Kürt kimliğinin anayasal olarak tanınması... Ancak bu koşullar yerine gelmese bile kamp kapatılacak, dönmeyenler Kuzey Irak'ta dağıtılacak. Kandil Dağı'ndaki PKK'lılara gelince; görünen o ki, ne ABD, ne de Kürt liderler "şu sıralar" bu soruna el atmaya pek niyetli değil...