Ünlü söz ve kuraldır: Başlangıçta dram gibi görünen olaylar tekrarlandıkça komediye dönüşür. (Fransa'da büyük devrimden sonra cılkı çıkan ayaklanmalar için söylenmişti).
Bizim Gezi hikâyesinde de öyle oluyor. Önce aşırı tepkiye yürekli tepki diyebileceğimiz ciddi olaylar yaşandı. Sonra farklı rota sahiplerinin katılımıyla iş çatallaşıp uzayınca araya "durarak ayaklanma" gibi yöntemler girdi, komikleşti durum.
Lüks sayfiye plajlarında beyaz tatilcilerimiz deniz içinde el ele dikilerek devrim başlatmakta.
Heykeller kımıldamaz, durur. Bizde Duran Adam heykel taklidi yaptı. Şimdi onun heykeli yontuldu. Artık heykelimiz kımıldamayarak devrimci taklidi yapıyor.
Dün küçük kızıma kızdım, amuda kalktım. Ne yaptığımı sordu. "Tepetakla durarak seni protesto ediyorum" dedim. Güldü.
Yaz sıcağında fena olmuyor, serinletiyor ara sıra gülmek. Vesile bulmak da zor değil. Dünyamızda politika gibi kasılma gerektiren alanlar bile mizah malzemesiyle dolu.
Örneğin ekranlar İtalya'nın sağcı senatörü Calderoli'nin zenci bakan Kyenge Hanıma orangutan demesini flaş haber yaptı. Kıyamet kopunca kıvırmaya çalıştı senatör:
"Ben hakaret diye söylemedim ki. Orangutanları çok severim."
Ayrıca, gönül almak için bir buket çiçek yolluyor bakana. Kendisine mail atıp soracağım:
"Hanımın çiçekleri vazoya koymasını mı bekliyorsunuz, yemesini mi?"
Bizim politikamıza gelince...
Başbakanın dilinin sertliğinden yakınılıyor ya. Ben onun son konuşmasında gülümsenecek çok şey buldum. Köprü düşmanlarına çatmayıp "Hadi kullanmayın köprüleri, Boğaz'da sandalla gidip gelin" diye seslenmesi gibi.
(Vallahi fena olmaz. Poyrazda püfür püfür... Sakinleşir hırçın İstanbullular.)
Daha vahim bir konuda söylediği de stresimi aldı. Hani, endişelilerin sürekli tamtamı var: "Diktatörlük geliyor. Hitler de sandıktan çıktı!" Soruyor Erdoğan:
"Peki, ne yapalım? Hitler çıkabilir diye kaldıralım mı sandığı?"
Tartışmada hangi tarafta olursanız olun, yaratılan görüntü harika.
Şu 2013 yılında, Türkiye kamuoyu meydanının orta yerinde, üstü yarıklı küçük bir sandık. Çevresinde tavaf eden kuşkucu kalabalık gözlerini yarıktan ayıramadan fısıldıyor dehşet içinde:
"Hitler çıkar mı, çıkmaz mı?"
Çocukluğumda dadım gözümü korkutmak için masal anlatırdı. Bir lanetli duvarın içinden "Çıkayım mııı, çıkayım mııı?" diye umacı böğürtüleri gelirmiş. Ödüm kopardı. Beş yaşındaydım.
İnsan korkutmak sadistliktir.
Ruh varsa, Adolf da gökten bakıyorsa, Nazi kahkahaları atıyordur.