Mısır lafından, gezi tartışmasından gına geldiyse, bugün içinizi açacak olumlu şeylerden söz edeyim size.
Bir aile düşünün. Evlerinin bahçesine gömülü, paha biçilmez eski eser hazinesi var. Otlar arasında yetişen "yabani" çiçek aslında gezegenin en nadide bitkilerinden biri; tohumu satılsa zengin olunur. Bacaya yuva yapmış kuş da dünyada nesli kurumaya yüz tutmuş bir canlı; yavrularına Yaban Hayat Vakfı servet öder.
Ama o evdekiler bunların topundan habersiz gibi yaşıyor. Kulakları mahalle kavgalarında, elleri birbirinin boğazında. Hani "Tren geçer, inek bakar" derler ya; o biçim.
Ülkemiz yüzyılları öyle yaşadı. Farkında değil ya da umursamaz gibi davrandığımız halde nimet zenginiyiz. Örnek mi? Arsamız üstünde düşünmek yeter. Şu bilgilere bakın:
Türkiye üç bitki coğrafya bölgesinin buluştuğu tek ülke.
Dünya karalarının % 0.6'sını kapsamasına karşın, tüm bitki türlerinin % 2.6'sını barındırıyor.
Güneydoğu Anadolu gıda bitkileri bakımından en önemli gen merkezi.
Dünya toprakları tuzlandıkça besin bitkilerinin yetiştirildiği alanlar daralmakta, tuza dayanıklı bitkilerin önemi artmakta. Tuz Gölü çevresinde kırktan fazla öyle endemik (bölgeye özel) bitki türü yetişiyor.
Yüzölçümü İngiltere'ninkinin yüzde ikisi kadar olan İstanbul ilimiz o ülkeden daha çok bitki türüne sahip.
Türkiye'de her on günde bir yeni bir tür keşfedilmekte, v.b.