Her alanın estetik bakımdan artı ve eksileri vardır. Futbolda zekice verilen pas, kıvrak çalım, füze şut ne kadar güzelse, salakça faul, kalleşçe çelme, gaddarca küfür o kadar çirkindir. Maç hastası iseniz artılara odaklanır, futbol fanatizmine sinirlenen biri iseniz daha çok eksileri görürsünüz.
Laikliğin din düşmanlığıyla karıştırıldığı yıllar boyunca seçkinlerimizin gözünde İslam kavramının simgesi kara çarşaflı dört kadının önünde tespih sallayarak yürüyen koca göbekli, çatık kaşlı, takunyalı yobaz tipi oldu.
Devlet çizgisinin hizmetindeki karikatür esnafının kamuoyu bilincine katkısıydı o simge. Ama kişilerin davranışlarıyla dinin gerçekten çirkinleştirildiği olmaz mı? Olur elbette. Örgülü saçlarıyla ağlama duvarı önünde sallanan İsrailli fanatiklerin de, çocuklara musallat olan Katolik papazların da görüntüleri sakildir.
Bizde? Bir lokantada yemek yemeden önce ellerimi yıkarken abdest almaya gelen bir adam yandaki muslukta ayaklarını yıkamaya başlayınca iştahım kaçmıştı.
Ama görüntülere bakarak mı biçimlendireceğiz genel yargılarımızı? O zaman Sinan'ın camilerini, Baki'nin şiirini, Itri'nin musikisini ve Osmanlı'nın dinden esinlenerek yaratılmış bütün güzelliklerini çöpe mi atacağız "Ööö" diye?
***
Prof. Mustafa İsen'in "
muhafazakâr sanat" üstüne demeç vermesiyle kopan fırtına bu konulardaki akıl karışıklıklarını ortaya döktü.
Şair ve düşünür olduğu halde kafayı üşütmemiş nadir kişilerimizden Hilmi Yavuz'un son önerisi gereksiz tartışmaları sona erdirebilecek bir çözüm bence. Muhafazakâr sanat yerine İslam estetiği kavramının kullanılmasını isteyerek şöyle diyor:
"
Yapılması gereken şey geleneksel olanın modern ile birleşerek bugüne aktarılmasıdır."
Yüzde yüz katılıyorum. Hiç karmaşık bir sorun değil. O kadar yalın.
***
Kopmuş fırtınayı yatıştırabilecek söz olduğu gibi, durup dururken kıyamet kopmasına yol açabilecek lafın da maalesef kıtlığı yok. Kendini muhafazakâr safta sayan bir yöneticimiz şu hikmeti yumurtlayıverdi geçenlerde:
"
Kapanmayan kadın satılıktır."
Geleneksel adabımızın içinde kırıcı genellemeden kaçınma, hele hele iffete dil uzatmaktan sakınma gibi kurallar vardır. Bugün aklı başında insanlarımız toplumumuzdaki müzmin kutuplaşmayı gidermeye çalışmakta. O yönde hayli başarı da sağlandı.
Ama makul çizgiden sapılıp en duyarlı konularda hoyratça ayırım kurcalama yoluna girilirse öyle bir kargaşa patlak verir ki, ortak zeminde "
muhafaza" edilecek pek az değer kalır. Aman dikkat. Aman edep!
Bir de komşu ülkede türeyen faşist parti liderinin "
İstanbul'u mutlaka geri alacağız" lafı var. Aşırı sıkıntının kişiler gibi toplumlarda da tehlikeli halüsinasyon yaratabildiği bilinen bir tıp gerçeğidir.
Öbür günkü seçimin batımızda cinneti değil de sağduyuyu yoğunlaştırmasını dileyelim.