Dilimizi sadeleştirelim derken yoksullaştırışımızın bir örneği de "şüphe" yerine hep "kuşku" kullanılması.
Bir tezi şüpheyle karşılayıp doğruluğunu test etmek olumlu tutumdur. Kuşku ise işkillenme içerir; her zaman zehirli bir duygudur. Eşinizin "Çocuğun sesi güzel, herhalde operacı olacak" kehanetini de şüpheyle karşılayabilirsiniz. Ama "Bütün sınavlarda tam not almış, herhalde kopya çekiyor" derse, kuşkudur bu. Ve yanlıştır, zararlıdır, söyleyenin ruhundaki bulantının belirtisidir.
Yazık ki dünyada en hızlı yayılarak insan yaşantısını bulandırmakta olan duygu da o.
***
Manav, bakkal, balıkçı gibi yerlerin görüntülerini severim. Bankalar ise soğuk gelir bana; yaptırdıkları tek çağrışım paradır.
Ama sık sık önünden geçtiğim şubenin kaldırımının kenarında küçücük bir bahçe vardı. Durup içindeki rengârenk çiçeklere bakarken o duygum hafifliyor, gönlüm ısınıyordu.
Dün yine oradan geçerken gördüm ki bahçeciğin ortasına bir tabela dikilmiş: "
Çiçekleri koparmayın. Kameralar görüntü alıyor."
Bakındım. Gerçekten de bir kamera yanı başımdaki direğin tepesinden çevreyi dikizliyordu.
Demek birtakım insanlar hem çiçeklerden hoşlanıyor, hem de sahiplenmek için onları koparacak kadar hoyratça mülkiyet bağımlısı olabiliyor. Ve o kuşku yüzünden devreye sokuluyor teknoloji bekçiliği.
Çiçek renklerinin doğallığı ile plastik kameranın griliği arasındaki karşıtlık iticiydi. Bir daha oradan geçerken bahçeciğe bakmayacağım.
***
Çağımızın hızırı teknoloji başka kuşkuları gidermek için de gitgide yoğunlaşarak devrede. Birçok havaalanındaki kontrol düzeninde cihazlar yolcuları çıplak görüyor. Giydiklerinin arasına ve altına gizlenmiş patlayıcı madde bulunmasın diye.
Ama şimdi Batı basınında açıklanan vukuat onun da yeterli önlem sayılamayacağını kanıtladı.
Olayın başlangıcı 2009 yılının Ağustos ayında, Suudi Arabistan'da geçiyor. Adamın biri güvenlik güçlerine başvurup ülkenin antiterör operasyonlarının başı Prens Muhammed bin Nayef'i öldürmekle görevlendirilmiş bir tetikçi olduğunu söylüyor. "
Bütün örgütü de ele vereceğim ama bildiklerimi ancak prensin kendisine açıklarım" diyor.
Üstünü başını iyice yoklayıp silahsız olduğuna inandıktan sonra tetikçiyi prensin karşısına götürüyorlar. Ve ne oluyor, biliyor musunuz?
Adam patlıyor.
Evet, düpedüz patlıyor bomba gibi. İkiye bölünüyor, kolu bacağı sağa sola saçılıyor. (Prens hafif yaralanıyor). Meğer patlayıcı madde gövdesinin içine yerleştirilmiş.
Geçen hafta Yemen'de ele geçen nesne de "
insan içi bombanın geliştirilmiş bir versiyonu" imiş. Şimdi istihbarat örgütleri haldır haldır bu belayla uğraşmakta.
Heykellerin çıplaklığı yaşantıdaki en geniş açıklığın simgesiydi. Artık onlara da bakarken kuşku duyulacak.
Sormaz mısınız, dünyamız nereye gidiyor diye?