Bir şeyin lafının edilmesiyle gerçeği arasındaki fark ancak yaşanarak anlaşılıyor. Cuma günü İstanbul'u bunaltan felaketi ertesi sabah basınımız birkaç sözcüklü "Avcılar'daki kaza trafiği felç etti" başlıklarıyla duyurdu. Ben faciayı göbeğinde yaşadım.
Metrobüs yolu yapımında çalışan kamyonlardan birinin sürücüsü boşaltma yaptıktan sonra damper kasasını indirmeyi unutmuş, çarptığı üst geçidi haşat etmiş. Çelik putrellerin dökülerek taşıtları ezme tehlikesine karşı trafik iki yönlü kesildi. Kilometrelerce uzayan kuyrukların büyük bölümü saat üç sularından akşam karanlığına kadar hareketsiz kaldı.
Şeritler arasında, direksiyon başında mahpustum. Öne, arkaya, sağa, sola bir metre kaymak olanaksızdı. İnsanlar birbirine sesleniyordu ama belanın nedeninden ve ne zaman giderileceğinden haber yoktu. Saatler geçtikçe kafayı üşütmemek için eşe dosta telefon etmeye başladım. Biri "Radyo Trafik diye bir istasyon var, onu aç" dedi. Frekansı da söyledi: 104.2.
İlaç gibi geldi. Durumu öğrendim hemen. Ama asıl teselli bilgi paylaşan, alternatif yol öneren, hiç değilse sabır dileyen sürücüler arasındaki dayanışmaydı. Nasıl içten, nasıl sıcak, nasıl insanca konuşuyorlardı, anlatamam!
Rahatladıkça fark ettim ne kadar özlemiş olduğumu o havayı. Ve düşündüm: Toplum genelinde de karşılaştığımız tıkanıklıklar yüzünden çıldıracak hale geldikçe birbirimizi tırmalayacak yerde azıcık dertleşme ve dayanışma denesek nasıl olur?