Gülün adını değiştirseniz de kokusu aynı kalır. Öyle demiş şair.
Adların "laf" olduğunu söylemek, sözcüklerin önemsizliğini belirtmek istemişse halt etmiş. Kendi işi onları birer duygu neşteri gibi kullanarak gönülleri deşmek değil midir?
Gülün adını pisçiçek koyarsanız kokusu aynı kalır ama insanların ona bakışı değişmez mi?
Araştırmalar çocuklara verilen adların onların yaşantılarını ömür boyu etkilediğini gösteriyor.
Şaban ile Kurt içten içe kendilerini farklı değerlendirir, arkadaşları -bilinçle olmasa da- onlara farklı bakarlar. Toplumda yüceltme ya da küçümsemeye yol açan bütün unvanlar birer ad, bütün insan etiketleri birer sözcüktür.
Bakın, dünden beri kıyamet kopmakta padişah sarayında cinsel suç işlendi diye. "Haremde Rezalet", "Haremde Skandal", "Haremde Seks" başlıkları birbirini kovalıyor.
Ne olmuş? Bir çalışanla bir temizlikçi kadın basılmışlar. Görev dışı çalışıyorlarmış.
Tamam da, orası harem. Seks yasağı içeren bir yer değil. Padişah Hazretleri cinsellikle uğraşmıyor da yüzlerce cariyeyle satranç mı oynuyordu orada? Aaa, ama onun adı Padişah!
Basılan adamınki "bir çalışan". Aynı şey mi?
***
Bir kıyamet de uluslararası alanda kopuyor. Yirmi yıl önce güç bela bağımsızlığına kavuşan yoksul Makedonya komşusu Yunanistan'ın çelmeleri yüzünden bir türlü belini doğrultamadı. Kavga nedeni Yunanlıların "
Makedonya bizim kuzey bölgelerimizden birinin adıdır" iddiası.
Sonunda komik bir anlaşmaya varıldı: Çelmelerden vazgeçilecek ama berikiler de Sabık Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti (SYMC) adını kullanacaklar.
Derken o adla NATO'ya üyelik için başvurdular. Yunanistan bizim kendisine yaptığımız centilmenliğe yanaşmadı, veto etti başvuruyu.
SYMC çelmedir diye Uluslararası Adalet Mahkemesi'nde açtığı davayı kazandı. Bayram ediyor.
Ama bitmedi. Yunanistan onun Avrupa Birliği'ne girişini de engellemekte.
Aynı, bize yaptığı gibi.
Asıl benzerlik Kıbrıs'taki durumda.
Adanın kuzeyindeki somut Türk cumhuriyeti ille yok sayılacak, dünyada KKTC adı olmayacak. Batakta debelenen komşumuz canını kurtarmak için Türkiye'ye el uzatacağına o yapay sorunla uğraşacak...
***
Peki, biz kendi yurdumuzda ne yapmaktayız? Gerçek dertlerin adlarını sanal sorunlar belirten sözcüklerden ayırt edebiliyor muyuz? Boyuna aşmaya çalışmakta olduğumuz girdaplar birer "
kriz" mi, yoksa leğenlerde yarattığımız fırtınalarla mı boğuşuyoruz sabah akşam?
İfadeye çağrılanlar tanık mı, sanık mı? İçeridekiler tutuklu mu, hükümlü mü? Kim bilerek suç işlemiş, hangisi şaşırıp yanlış yapmış?
İlkbaharın eşiğindeyiz. Bu yılda doğumunu ambulans yolu gözler gibi beklediğimiz anayasanın hazırlığı başladı mı, başlamadı mı, belli değil.
Tartışalım, tartışalım. Geçip gitmekte olan zaman bir yıl mı, 365 gün mü?