Göz açıcı düşünce anahtarlarına en beklenmedik yerlerde rastlanabiliyor.
Yetenekli olduğu kadar eksantrik bir okur yazdığı kitap metnini elden göndermiş. Zarfın üstünde adı var ama okunmuyor. E-posta, faks, telefon bilgisi yok. Sayfalar arasından çıkan mektubun el yazısını kriptologlar çözemez. (Dokuz yaşındaki oğlum baktı; "Doktor herhalde" dedi.)
Kitap basılacak gibi değil. Yer yer ilginç bölümler içeriyor ama darmadağın. Sayfa altlarına özdeyişler yerleştirilmiş:
"Tanrı insanları istedikleri şeylerle cezalandırır."
"Her bakire sokaktaki bir fahişenin sebebidir."
"Ölüm cezalarına geri dönüşü olmadığı için karşı çıkılır. Bütün cezalar öyle değil midir?"
"Bir insanın at olmasını gerektirmez ahırda doğmak."
"İnandığınızı bulamıyorsanız, bulduğunuza inanın."
Bu sonuncusu kendi ömrüme de, gençlik coşkusuyla sarıldıkları formülün dünyayı düzeltivereceğine inandıktan sonra törpülene törpülene ulaştıkları gerçekleri kabullenmeye çalışmakta olan bütün emekli iyimserlerin durumuna da ışık tuttu kafamda.
***
Peki, gerçeklerle tanışmak mutsuzluğa razı olmak mı demektir? Ruhsal sindirim sisteminin onları nasıl öğüttüğüne bakar.
Önceki gün haberi karşı sayfada gördünüz. Araştırmayla kanıtlanmış: Tatlı şeyler yemek psikolojiyi de tatlandırıyor. Canlı, uyumlu, neşeli yapıyor insanı.
Ruha tat yalnız ağızdan girmez; keyifler yaşandıkça kafadan da katılır bünyeye. Hoş şeylerle uğraşırken gönlünüzün akülerini şarj eder, nahoşlukları aşmak için güç kazanırsınız. Tersi ise tam bir kısır döngüdür: Tatsızlığa yatkınlaşan insanlar uyumsuzlaşır, çözümleri ıskalayıp çelişkileri büyütür, dertleri koyulaştırırlar. Türkiye'de çoktandır görüldüğü gibi.
"
Uğraşılacak hoş şeyler yok ki" diyebilirsiniz.
Yok mu, siz mi hep başka taraflara bakıyorsunuz?
***
Genellikle, en keyifli zamanlarımda bile bizim gazetelerin ve kanalların çoğu neşemi kaçırıyor. Hep felaket, hırgür, karamsarlık...
"
Yaşamdan Dakikalar" programını tavsiye edenler oluyordu. Bir türlü denk getirememiştim. Pazar sabahı her şeyi erteleyip izledim. İçim açıldı.
Neredeyse unutmuşuz yahu. Politika, terör, yargılama, çekişme, şike mike dışında, ne hoşluklar var ülkemizde! Mizahtan müziğe, sanattan sohbete, yemekten yelkene kadar bin bir keyif kaynağını görebileceğiniz bir sefa sergisi ortamımız.
Bakmanız şartıyla!
Hıncal Uluç, Nebil Özgentürk, Sunay Akın ve konukları bütün o nimetleri gülümseyerek dikkatimize sunuyorlar. Abartmadan, uzatmadan, gözümüze sokmadan. Ve hiç ama hiçbir şeyi tatsız tartışma konusu yapmadan...
Peki, yurtta ve dünyada onca "
sorun" varken ha ha ha, hi hi hi ile mi vakit geçsin? Hayır, öyle de yapmıyorlar. Arada çok önemli konulara değiniliyor. Ama kaş çatıp kasvet üretmeden.
Acaba genelde azıcık örnek alınamaz mı bu? Yaşamdan günlerimizin insanca geçmesi için?