Batı'yı dinliyorum, gözlerim kapalı. Gülmemeye çalışıyorum, ayıptır diye. Kulağımı tırmalayan öfkeli tartışmalar ile protesto feryatları birbirine karışıyor.
Dün Erdal Şafak ayrıntılarla anlattı: o canipte cep delik, cepken delik, bütçeler kara delik. Derde deva ise besbelli: uzun süreli "mali disiplin". Yani beleşçiliğe, hovardalığa, üçkâğıtçılığa alışmış kesimleri hizaya getirmek.
İktidardaki seçilmiş kişiler koltuklardan düşürülüp yerlerine teknokratlar oturtuluyor bunun sağlanması için. Olmuyor. Çünkü teknokrat lider değildir. Ölçer, biçer, formül bulur ama, gerekli yerde hayır diyerek sözünü dinletemez.
Bugün Avrupa ülkelerini ve Amerika'yı yönetenler de lider değil. Oy kaygısının sınırları içinde kıvranıp durmaktalar. Açık söyleyeyim: Hiçbiri "tek adam" ağırlığı kazanamıyorlar.
Buradaki ince nokta o ağırlık ile diktatörlüğü karıştırmamak. Hüner demokratik çerçeve dışına çıkmadan tam güvenilir rehber konumuna gelmektir. Bizim bugünkü avantajımız da politikamızda o durumun oluşmuş bulunması.
Kimse hemen "Vay yandaş" diye mesaj çekmeye kalkmasın lütfen. Kafalarımız her şeyi Tayyip Erdoğan destekleyiciliği ya da baltalayıcılığı kapsamında değerlendirmekten kurtarılmalı. Erdoğan değil de X adlandırmasıyla düşünün.
Avanta tezgâhlarını devirip sağlıklı dengeler kurmayı daha iyi başaracak bir politikacı çıksın; isteyen onu desteklesin. Şu ara Türk politikasının en belirgin sorunu geçerli alternatif yaratamayışı.