Bilin bakalım, "sovyet" ne demek? Yıllar yılı kullandığımız sözcüklerin anlamından habersiz kaldığımız oluyor da, o tuhaflığa örnek diye soruyorum.
Yarım yüzyıl boyunca en büyük umacı saydığımız Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin adındaki ilk sözcüğün anlamı bugün de pek bilinmez ülkemizde. Halk meclisi demektir.
Rusya'da önce 1905 ayaklanmasında, sonra 1917 devrimine gidilirken yer yer işçiler, köylüler, askerler kendi aralarından seçtikleri kişilerle sovyet adlı küçük danışma ve dayanışma grupları kurdular. Taban gücünü üst düzeye taşıma ustası Lenin onları toparlayarak darbe yaptı.
Toplum doğasını zekice hesaba katan bir yaklaşımdı. İnsanlar iri laflarla havalarda konuşur, soyut ve yüksek hedeflere yönelmiş görünürler ama davranışlarını günlük yaşantılarındaki somut gerçekler belirler.
Bizim politikamızda Tayyip Erdoğan'ın çoğu kişiye şaşırtıcı görünen hızlı parlayışının sırrı da oradaydı. İstanbul'daki başlangıç yıllarında parti alt kademelerine sessiz ama etkili taban örgütlenmesi yaptırdı.
***
Benim ömrüm gazete, dergi, kitap okuyarak, ekranlarda yorum ve tartışma izleyerek, "aydınlarla" konuşarak geçmekte genelde. Hep "üst düzeyde" tezler, görüşler, soyutluklar. Söz, söz, söz...
Ara sıra "İnsanların küçük ve katı gerçekleriyle yeterince haşır neşir miyim?" sorusu takılıyor kafama.
(Büluğ çağında toplumcu dürtüler edinen oğlum Gebze'de yatılı okurken hafta sonlarında üç buçuk saatlik yolu otobüsle gidip gelmekte. Kadınlara ve yaşlılara yer verip çoğu zaman ayakta kalıyor. Otomobille götürüp getirme önerimi reddederken belirttiği gerekçe de düşündürdü beni: "İnsanlarla bir arada olmak hoşuma gidiyor.")
Semtim Sinanoba'da büyücek bir park var. Yürüyüşe çıktıkça gördüğüm çevre sakinlerinin davranışlarında ilginç bir değişiklik başladı son zamanlarda. Birbirleriyle pek konuşmadan geçip giderlerdi. Şimdi sıkça toplaşıp yerel sorunlar üstüne dertleşir olmaktalar:
"Havuzun kameriyesini yıktılar. Enkazı bir yıldır duruyor. Çöplüğe döndü orası!"
"Şu çukura bakın. Baz istasyonu içinmiş. Başka yer mi yok?"
"Göl havzasında yolsuz yapılanma aldı yürüdü. Basın tınmıyor."
"Marina hikâyesiyle de sahil ahaliye kapatılıyor. Bir şey yapalım yahu!"
"En büyük tehlike deprem. Fay hattı burnumuzun dibinde. Hani hazırlık için her mahalle örgütlenecekti?"
Beni de gördükçe kimi komşu "Bir şey yazsanıza Refik Bey" diye sıkıştırıyor. Gülüyorum. "Ulusal gazeteye yerel konu yazılmaz. Ama gelin, bir Sinanoba Sovyeti kuralım."
***
Şakayı duyanlardan bir ciddi haber geldi. Meğer belediye yasalarımızda sovyetlere yer varmış zaten. Adına kent konseyi ya da mahalle meclisi diyorlar. Yerel sorunların çözülmesine ve gelişmelere o yoldan katkı sağlanması "kanun hükmü" olduğu ve çoğu yerde kuruldukları halde Büyükçekmece ilçesinde ıskalanmış nedense.
(Bir iddiaya göre talan furyasının üstüne gidilmesini önlemek için kasıtla ihmal edilmiş.)
Fazlaca aydın kişilerimizin gözünde muhtarlar -eski alaycı anlamıyla- Yalova Kaymakamlarıdır. Beğenmedikleri yöneticilerin "muhtar bile" olamayacağını söylerler. Benim gözümde ise iyi bir muhtar halk temsilcisidir.
Buralardaki birçok öyle temsilcinin bildirdiğine göre yarın 14:00'te Batıköy Mahalle Muhtarlığı önünde Çatalca, Silivri, Avcılar, Küçükçekmece, Bakırköy gibi çevre ilçelerdeki meslek ve sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin, kent konseyi yöneticilerinin, artı halkın katılımıyla miting yapılacak. Birleşmiş Milletler'in "Çözümler mahallede başlar" sloganından esinlenilmiş.
Katılacağım.
Her şeyin Ankara'ya bırakılmaması, insanlarımızın haklarına kendi yaşantılarında sahip çıkmaları gerektiğini söyler dururuz ya.
Bakalım nasıl oluyor?