Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

İyi kıvrımlar

Gelişmeleri dakikası dakikasına izleme tiryakiliğimden vazgeçmezsem şehla olacağım. Bir gözüm bilgisayarın, öteki televizyonun ekranında yine. Bunu yazarken Rusya'da seçimler yapılıyor. Baskı, dalaş, kaba güç kullanımı gırla.
Aslında çok önemli bir seçim de değil.
Parlamentonun alt katı Duma'nın oluşumuyla ilgili. Tam üç ay sonra, 4 Mart'ta yapılacak kritik başkan seçiminin provası gibi. Tek adamın emrindeki Birleşik Rusya Partisi'nin "zaferi" de kesin.
Başbakan Putin tek adamlığından öylesine emin ki, şimdi başkan olan Medyedev'i Mart'ta başbakan yapacağını ilan etti rahatça.İkisi de yuvarlak diye elmalarla armutları bir tutmaya yatkın yorumcular o görüntüyü bizdeki Erdoğan-Gül ikilisinin mevki değiş tokuşuna benzetiyorlar.
Oysa durumlar aynı olmak şöyle dursun, 180 derece karşıt. Erdoğan'ın tek adamlığı kemikleşmiş bir baskı düzenine değil, başarı sürdürebilmesine bağlı. Bugün "Cumhurbaşkanı olacağım, Abdullah Bey'i de başbakan yapacağım" diye kestirip atabilir mi? Öyle konuşursa kıyamet kopmaz mı?
Siyaset bilimcilerinin vurguladıkları bir gerçek var. Totaliter rejimlerde icraat "düz çizgi biçiminde" oluyor; baştaki kişinin iradesine uyularak tank gibi paldır küldür gidiliyor hedefe. Özgürlükçü düzenlerde ise çitleri, kapıları, levhaları eze eze ilerlenemiyor; hepsinin açığından geçmek gerektiği için icraat rotaları kıvrıntılı oluyor.
Bizde çok şükür tanklaşma yok. Vakit kaybettirse de değerini bilmemiz gereken çizgilerimiz kıvır kıvır. Onları düğüm etmeyelim, yeter.

***

Bir seçim de önceki gün Kahire'de oldu. Bizim durumumuzu oradakiyle kıyaslayanların bulabildikleri yüzeysel benzerlik "İslamcı" denilen kesimin ağır basması. Ama hemen sormak gerek:
"Hangi İslamcılık?"
Çünkü kritik noktada aynılık değil, karşıtlık var yine.
Tayyip Erdoğan oraya gitti, halk tarafından Batı'yı şaşkına çeviren bir coşkuyla karşılandı.
Pek sevdiğimiz "Ortama bomba gibi düştü" lafımız var ya. Tam öyle bir söz söyledi: "Kuracağınız yeni düzen laik olsun." Kahire'nin İslamcıları müthiş bozulup "Bizim Türklerden akıl almaya ihtiyacımız yok" diye terslendiler.
Oysa var, çok var. Kademeli seçimlerde bundan sonra da ağırlıklarını sürdürerek az çok şeriat çizgisinde düzen kurmaya kalkarlarsa çağın katı gerçeklerine toslayacaklar.
Bakın görün neler gelecek başlarına. Çıkmazlarda bocaladıkça askerlerin ve yabancıların boyunduruğundan kurtulamayacaklar.
(Şimdiden bir işaret: Seçilenler arasında tek kadın yok. Nüfusun yarısını dışlayarak düze çıkarmayı deneyecekler batık ekonomiyi.)
Yurdumuzun arabesk "Biz adam olmayız, işte dağ çobanını kandıran İslamcılar başa geçti, battık, bittik" şarkısına düşkün süt beyaz takımı Mısır serencamını dikkatle izleseler iyi ederler. Birkaç düşünce rötuşu yaparlar belki.
***

Türk aklına ivedilikle muhtaç bir kesim de İsrail kabinesinin azgın bölümü. Sırtlarını sağlamca dayadıklarına inandıkları Amerikan dağlarına bile kar çiselemeye başladı.
Daha önce CIA Başkanı olan -yani ülkesindeki açık ve gizli güç dengelerini en iyi bilen- Savunma Bakanı Panetta'nın uyarısını duymazdan gelmek gibi bir gaflet ve dalaleti sürdürmekteler.
Basınımızın çevirmenleri zaman zaman sözcüklerin sözlük anlamına aşırı sadakat göstererek yanıltıcı izlenimler yaratıyorlar. Bakan İsraillileri görüşme masasına iterken "damned table"dedi. "Lanet masa" ya da "lanet olası masa" diye duyuruldu bu söz kamuoyumuza.
Oysa "damn" günlük konuşmalarda sık geçse de devlet adamı ağzına alınmayacak, diplomasi dilinde kullanılması düşünülemeyecek kadar yakışıksız bir sözcüktür. Bakanın İsraillilere söylediği, "Oturun şu bok masaya" demek kadar sarsıcı bir hitaptır. Şok etkisinin Tel Aviv'de biraz zihin açması beklenir.
Panetta'nın yakında Türkiye'ye geleceği bildiriliyor. Yaklaşımını yeterince değerlendirmek iyi satranç olacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA