Çocuğunuzu gönlünüzce terbiye etmeye çalışırken kendinizi ne kadar haklı görürseniz görün, uyguladığınız cezanın ölçüsü kaçarsa çabanız geri teper.
Ev ödevini zamanında yapmasını istiyorsanız, bu doğru bir ilkedir. Yapmadı; kızdınız. Haklısınız. Ceza diye bir odaya kilitleyip aç bıraktınız. Bir iki saat sürerse ilkenin öyle savunulmasını da doğru bulanlar olabilir.
Ama süre uzadıkça uzar, açlık dayanılmaz noktaya varırsa? Çocuk isyan eder, pencereden atlar, kapıyı kırar, önünü keserseniz kaba güç bile kullanabilir.
Nedir bu olay? Somutun soyuta ağır basması diyebiliriz. Çünkü açlık somut, ilke soyuttur. Birincinin gerçeği öne geçti mi, ikinci havada kalır.
Toplum yaşantısının esenliği için önemli gördüğümüz, savunduğumuz, neredeyse kutsal saydığımız ilkeler var. Örneğin, hukukun üstünlüğü. Neylersiniz ki ülkemizde acayip huylu insanlar da var. Bir şeyler yaparak değil de bir şeyleri durdurarak kendi gözlerinde önem kazanmaya çalışıyor, ilke savunucusu pozlarıyla hukuk formalitelerini kullanarak sansasyonel engelleme olayları yaratıyor, âdeta hayatın önünü kesiyorlar.
Hukuku uygulama görevlilerimiz de insan. Kasten ya da çaresizlikten o tür ego saldırılarına alet olanlar çıkabiliyor aralarından. Sonuç: AKM adlı skandal abidesi gibi fiyaskolar. Şimdi de Ankara'nın en kritik kavşaklarında trafik atardamarlarını tıkayarak başkente kalp krizi geçirtme girişimi... Sökecek şey değil tabii; elbette çözüm bulunacaktır. Ama denenmesi bile tepe attırıyor.
Kültür merkezi baltalaması nihayet o alana meraklı azınlığı ilgilendirir. Alt geçit sabotajı ona benzemez. İvedi işi gücü olan, uçağa giden, hastasını acile yetiştirmeye çalışan vatandaş bir dakikalık mesafeyi bir saatte aşamayınca "Hay sizin hukukunuza" demeye başlar. En tehlikeli fren kopukluğudur. Yol tıkamanız kural tanımazlığın yol olmasına yol açar.
İktidar partisine kızabilir, liderini sevmeyebilir, belediye başkanından nefret edebilirsiniz. Duygularınızı belirtmenin başka yolunu bulun lütfen.