Medya ortamımızın koşulları insanı hiç istemese de ikide bir konuları kişiselleştirmeye zorluyor.
Milliyet benim eski gazetem. Orada Açık Pencere diye -köşe değil- bir bölüm var. Hazırlayıcısı Melih Aşık sevdiğim bir meslektaş.
Övünmek gibi olmasın, arşivler incelemeye açık: o tür çok konulu, yer yer mizah çeşnili, küçük notlu, karikatürlü bölümü ben icat ettim, Abdi İpekçi'nin desteğiyle uzun süre gazetenin göbeğinde iki sayfa doldurarak hazırladım.
Dün orada bir haber-yorum yayımlandı. Kültür Bakanlığı'nın parasal destek sağladığı özel tiyatrolar arasında Kenterler yokmuş. Soruluyor:
"Kenter Tiyatrosu neden listede yok? Yıldız Hanım Ergenekon mahpusu Mustafa Balbay için düzenlenen kitap imza günlerine katıldığı, onun mesajını okuduğu için mi?"
Söz konusu parayı dağıtan değerlendirme komisyonunun üyesiyim. Başkanı bakanlık müsteşarı, öteki üyeler onun yardımcısı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü, Güzel Sanatlar Genel Müdürü ve iki başka oyun yazarı. Hepsi ya yakın dostum ya da iyi niyetine kefil olabileceğim kişiler. Komisyon kararları bakan Ertuğrul Günay'ın onayıyla yürürlüğe giriyor.
Mustafa Balbay'ın tutukluğunun uzamasını bu köşede kaç kez eleştirdim, çözüm bulunması dileğimi başbakana açık mektupla kayda geçirdim, okuduysanız bilirsiniz. Yıldız Kenter derseniz, insan olarak çok yakınım, sanat açısından da çok değer verdiğim bir oyuncu.
Birinin gününe katıldı diye komisyon ötekinin parasını kesmiş, bendeniz bu namussuzluğa parmak kaldırmışım, bakan da altına imzayı basmış... Öyle mi?
***
Gerçekler şöyle:
Kenter Tiyatrosu hastalık yüzünden güçlüklerle karşılaşmış, geçen yıl aldığı desteğin konusu olan prodüksiyonu gerçekleştirememiş. Benzeri durumlarda başka tiyatrolar da var. Aldıkları paraları geri vermeleri gerekiyordu yasa uyarınca.
Komisyonun bütün üyeleri sorunu büyük üzüntüyle karşıladıklarını belirttiler. Başkan bakanın yaklaşımını da duyurdu: kötü niyetli davranmamış toplulukları büsbütün zor duruma düşürmemek için kurallar çerçevesinde çözüm bulunursa sevineceğini söylemiş.
Kafa patlatıldı, yasal formül bulundu, bakan onayı da alındı. Söz konusu tiyatrolara geçen yılın desteğini yeni bir girişimde değerlendirme fırsatı tanındı. Son listede adlarının bulunmayışının nedeni bu işte...
Vaktiyle ben öyle bir eleştiri haberyorumu yayımlamak isteseydim Abdi odamın kapısında belirir ya da telefon açıp sorardı:
"Bakanlıkla konuştun mu? Komisyondakilerden tanıdığın var mı? Yıldız Hanım ne diyor?"
Bugün de söz konusu olayın doğrusunu öğrenmek uzun araştırmalara bağlı değildi. Melih Aşık kardeşimin bana bir telefonu yeterdi. Ama ne o öyle bir zahmete girmiş, ne de editörlerden biri gerekli titizliği göstermiş. Geçenlerde yine Milliyet'te Can Dündar dostum adımı vererek ipe sapa gelmez bir şey yazdı, sonra
mail atarak pardon dedi. Ama sütununda gerçek duyurulmadığı için eski gazetemin okurlarının edindikleri izlenim kaldı yerli yerinde.
Bir profesyonel gazeteci eş dost dalgacılığı yüzünden böyle şeylerle karşılaşıyorsa, meslek dışındakilerin başına gelenlere şaşılmaz. Boyuna sağı solu eleştirmekte, reform reform deyip durmaktayız. Kendi söküklerimizi de diksek nasıl olur?
***
Bereket versin parlamentomuzda atılımlar hızlı. Dişi vekiller pantolon giyebilecek. Ayrıca bayanlıktan kurtulup kadın oldular. Ancak, dilimiz oyuncaklı. Meclis'e seçilen bir bakiremiz öyle adlandırılmaya itiraz ederse ne diyeceğiz?
Bir toplantı kürsüsünde
"Benden önce konuşan hanım" diye söze başlamıştım da, aydın çevrelerimizin el üstünde tuttuğu bir müennes (dişil) profesör salon gerisinden bağırmıştı:
"Hanım değil, kadın!"
Gençlerin beğenilerini biçimlendirmeye soyunduğu halde Türkçenin inceliklerini bilmeyen bu eğitimci hanım lafa
"Benden önce konuşan kadın" diye başlamanın kaba kaçacağını düşünmüyordu.
Hangimiz neyi düşünüyoruz ki inceden inceye?