Türkle Kürdü birbirine düşürmeye çalışanlara kızıyoruz. O alçakça çabanın adı da bölücülük.
İnsanların arasına düşmanca ayrım zehirleri akıtan her yaklaşım lanetlidir. "Beyaz vatandaş" - "Bidonkafa vatandaş", "Laikçi" - "Sofu", hatta Galatasaraylı - Fenerli gibi farklılıkları husumet çizgisine vardırdınız mı, topluma zarar vermiş olursunuz.
Yurdumuzda örneklerini her gün gördüğümüz halde tehlikesini kimsenin belirtmediği bir bölücülük türü var: genç - yaşlı ayrımcılığının aşağılamaya dönüştürülmesi.
Nesiller arasındaki dayanışma toplumların uygarlık harcıdır.
Yaşlananların birikimi ile yeni yetişenlerin enerjisi kaynaşınca yaratıcılık sentezi oluşur. Yaşlılar gençlere zibidi, gençler de onlara moruk gözüyle baktığında dağılır o sinerji. Sevgisizlik nefrete benzemeye başladıkça kısırlık çıkmazlarına girilir.
O tür bölücülüğün gülünecek özelliği de şu: Aşağılayan kişi küçümsediği duruma kendinin de düşmesinin kaçınılmaz olduğunu düşünmez. Yani kara deriliye pis zenci diyen beyaz ırkçının cildi zamanla kararmaz ama ihtiyara moruk diyen genç yaşlanıverir kısacık ömrün içinde.
Ve -uygarlıktan az nasiplenmiş bir yerde yaşıyorsa- kendinin de öyle adlandırıldığını duyar.
***
Bizim toplumumuzun bir başka özelliği de büluğa erememiş olması. Kendi yaşantısında cinsel bakımdan sağlıklı denge tutturabilenimiz çok değil.
İnsan doğasının o yanını ya dışlayıp kasılıyor, ya abartıp sorun durumuna getiriyoruz. Hele yaş konusuyla bir araya geldi mi, saçmalatıyor kimimizi.
Beyaz Türk müsünüz? Bayıldığınız Demi'ye bakın: neredeyse oğlu yaşında delikanlıyla mutlu olurken zerrece yadırganmıyor çevresinde.
Muhafazakâr mısınız? Peygamberimizin özel yaşantısını düşünün: gencecik kız alıp saygınlık ve huzur içinde yaşamış güzelce.
Bugün bambaşka bir şey yazacakken Ayşe Arman'ın -köşesi diyemiyorum- yarım sayfasında
"Yaşar Nuri ve 25 yaşındaki eşi" başlığını görünce durakladım, altını okudum.
İlginç meslektaş Ayşe Hanım kızımın yaşlı sevgilisi olmuş;
"Mami" dediği annesine haber vermiş. Valide Hanımla şu konuşma geçmiş aralarında:
"O senin kanınla besleniyor!"
"Nasıl yani? Vampir mi demek istiyorsun?" "Neden vampir, biliyor musun? Senin kanınla, gençlik enerjinle besleniyor."
Ayşe Arman bu besi uzmanlığına akıl erdirememiş ama, sonradan hak vermiş. Şöyle yazıyor:
"Her makul ötesi yaş farkı bulunan ilişkide, böyle bir 'kan emme' söz konusu"...
Hop dedik! Her makul ötesi genelleme zırvadır ama, bu kadarı...
***
Biliyorum, tanıyanlarımın aklına hemen benim özel yaşantım gelecek. Kişisel savunma derdinde olmadığımı kanıtlayıvermek için izninizle konunun ucunu tersten tutayım.
On beş, on altı yaşlarındaydım.
O zaman Marmara Yat Kulübü olan Ragıp Paşa yalısında, yazlarını annemle kaldığımız bölümün bitişiğindeki odada geçiren kırk yaşlarında bir kadınla uzunca bir ilişki yaşamıştım.
Ne kanımı emdi, ne enerjimi yuttu. Tam tersine, ben ondan sürekli incelik ve insanlık dersleri aldım. Hızla olgunlaşmama, gerçek anlamda uygarlaşmama paha biçilmez katkılar sağladı. (Gülümseyerek
"Yakınlaşma saygısızlığa yol açmamalı" deyişi kulağıma küpedir). Rahmetliye ödenemez şükran borcum var.
İster inanın, ister inanmayın, ilişkimizde ağırlıklı faktör fiziksel değildi.
Yaş öyle bir unsurdur. Bir zenci delikanlıyı sarışın kızla ya da düzgün yürüyen bir erkeği topal kadınla yan yana görünce
"Ööö" der misiniz? Ayıp edersiniz derseniz. Sırf aralarında yaş farkı var diye iki insanın birlikteliğini vampirlik saymak da öyle bir falsodur.
Ayşe Arman'ın gazetecilik diye sergilediği eksantrik görüntüler sevenlerini kızdırmadı, gülümsetti. Kendisine amca öğüdü: o da hep öyle yapsın.
Güzel yüzüne tebessüm kaş çatıklığından çok daha yakışır.