Neredeyse rakı sofrası kurup "Ne olacak bu dünyanın hali?" diye efkâr dağıtmak gerekecek. Yabancı kanallarda bülten izlerken hep başka ülkelerdeki "vahim başarısızlık" örnekleri geçiyor gözümün önünden.
Amerika Cumhurbaşkanı tesisatçılığa sıvanmış, ülkesinin güneyinde milyonlarca insanın geçimini sıfırlayan boru deliğini tıkatmaya çalışıyor. Petrolcülerin doymaz ağzı gibi delik. İçine ne atılsa tıkanmıyor.
O "süper güç" ülke ile iki numara Çin gemi torpilleyip nükleer sopa sallayarak meydan okuyan Kuzey Kore'yi hizaya getirmeye çalışıyor, başaramıyorlar. Yarımadada savaş çıkarsa, çalkantılarının önlenmesi de başarılamayan dünya borsaları tam çökecek.
Japonya dev ekonomisindeki müzmin durgunluğu gidermek için siyasal çözüm üstüne çözüm denemekte. Son umut da fos çıktı diye bütün yorumcuları saçlarını başlarını yolmakta.
İki Güney Amerika ülkesi volkan külleriyle baş edemiyor, Orta Avrupa'da sellerin tahribatı önlenemiyor, Rusya afet boyutlarına ulaşan alkolizmin yayılma hızını düşürecek çareyi bile bulamıyor.
Ya uygarlık örneği diye bilinen İngiltere'de olup bitenler? Gırtlağa dayalı borca çözüm üreteceği umulan koalisyon hello der demez patlak veren skandal? Bir bakanın eşcinsel olması ayıp değil; ama konuya karışan parasal rezalet?
Hele hele "Kraliyet" onurunu işportaya düşüren Düşes Fergie'nin halleri! Hadi ayak parmağını sevgiliye emdirme görüntüsü gibi paparazzi çirkinliklerine özel yaşam kaprisi diyelim. Alışverişte saçma harcama rekoru kırmaya, "Zevcim prensi anlatıyorum" konulu yazıları gazetelere satmaya, etkili kişilerle tanıştırma vaadiyle işadamı pozundaki muhabirden rüşvet almaya ne denebilir?
***
Dünyadaki maddi manevi başarısızlık örneklerini saymayı sürdürebilirim ama yazı Al Capone'un okul karnesiyle hal ve gidiş raporuna benzeyecek.
Peki, siz
"Biz adam olmayız" demeyi sürdürüyor musunuz? Türkiye'de yaşamakta olmanıza şükretmiyor musunuz hâlâ?
Etmiyorsanız şaşılmaz. Durumundan hoşnut olmamak insan doğasında vardır.
Hakkı Devrim kendinin
"irtifa kaybetmeye" başlamasından yakındı. Hiç geçerli değil. O usta istese de itibarını düşüremez. Altimetre kaygısına gerekçe arıyorsa dünya tablosuna bakmalı.
"Bizim ulusal başarısızlıklarımız, ayıplarımız yok mu?" diyebilirsiniz.
Var elbette. Ama onların çoğu tarihsel gidişin kaçınılmaz kıldığı sürekli bir çöküşün belirtileri değil. Kendi elimizle, adeta iyi gidişi tersine çevirerek yarattığımız yapay tökezlemeler. Durup dururken AKM binasını devre dışına itip orada bırakmak gibi.
Ya da yıllar önce icat edilen resim skandalına bakın. Faşist darbenin baş failinin elinden çıkma amatörce bir çalışma yüklü parayla satın alınıp devlet müzesi envanterine katılıyor. Gerçek ressamların itibarına gölge düşüren bu iş hangi akla hizmettir? Niçin yapılmıştır? Bilen beri gelsin.
***
Bir de toplumumuzun doğal gelişmesiyle ortaya çıkan ve uluslararası kıstaslarla ölçülüp tartışmasız duruma ulaşan başarılar üstünde duralım. Kimi açıkça görülüyor, Eurovision yarışmasına alınan dereceler gibi. Kimileri ancak yabancılar tarafından altı çizilince geliyor gündemimize.
Giyimde de ince beğenisiyle ünlü bir Amerikalı kadın ressam
"İtalyan ayakkabılarına bayılıyorum" demişti vaktiyle bana.
"Türkiye'de baktım, ayakkabı kalitesi iyi. Ama stil yok."
Şimdi Avrupa Ayakkabı Sanayi Konfederasyonu Başkanı Vito Artioli Çin ve Hindistan'da ucuz ayakkabı yapımının çok gelişip dünya pazarlarını ele geçirmekte olduğunu söyledikten sonra bir açıklama yaptı:
"Avrupa kalite ve stil bakımından üstünlüğünü koruyor. Bizim ayakkabı sanayimiz sanatçı, Uzakdoğu'daki kopyacı. Türkiye bu bakımdan kesinlikle Avrupa'da."
İstatistikler de açık. O alanda Türkiye etiketine talep artmakta. Üretimin dörtte birinden fazlasını ihraç ediyoruz. İthalatta oran % 18.
Adam olmayız diyenlerimizin oranı da bir düşse...
Bunu söylemek
"iktidarperverlik" falan değil. Gelişmemiz doğal.
Anneannem
"Şükretmeyi bil, Allah'ın gücüne gider" derdi de...