Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Sağlamca açılacaksak...

Yarın Dünya Tiyatro Günü. Türümüzü bütün canlılardan ayıran üstünlüğün bilinç olduğunu, kişiliğinizin gözünüzde değil de zihniniz ve gönlünüzde bulunduğunu fark edebiliyorsanız, başarıyla yaratıldığı zaman size insan ruhunun derinliklerinde geziler yaptıran tiyatro sanatının tadına varırsınız.
Oralarda manzara teknoloji ile perdeler ve ekranlara yansıtılan göz kamaştırma amaçlı görüntülerden de, televizyon yavelerinden de çok daha heyecan vericidir.
Öyleyken ve gelişmiş ülkelerde düşünen kafalar o sanatı el üstünde tutmayı sürdürürken, bizde "Sinema varken tiyatro gerekli mi?" gibi sorular sorulabiliyor.
Soranlar büsbütün haksız da değiller. "Başarıyla yaratıldığı zaman" dedik. Günümüz Türkiye'sinde pek yaratılmıyor.
Nedeni var.

***
Hamlet başyapıttır ama, alabildiğine karamsar bir oyundur. Arada saraya gelen bir gösteri trupu karanlıkları dağıtıverir; oyunun kişilerine de, seyircilere de ışık ve neşe dolu dakikalar yaşatır.
El birliğiyle, sevgiyle, keyifle yapılır iyi tiyatro.
İş diye gönülsüzce de yapılabilir ama, sahneyle seyirci arasında coşku elektriğini üretmede yetersiz kalır.
Ülkemizde oyuncuların kendi aralarında, yöneticilerle icracılar arasında, yazarlarla sanatçılar arasında gerginlik ve küskünlükler müzminleşti. Duygusal bakımdan o alan tümüyle zehirli gibi.
Bunun da nedeni var. Söylersem şaşacak, belki de ayıplayacaksınız:
Para.

***
Biliyorum, o meretle kimi uğraşların bir arada düşünülmesi hoş kaçmaz. Örneğin yargıçlara, askerlere, hekimlere yakışmaz paragöz olmak.
Ancak, para peşinde koşmamak onun kıtlığından etkilenmeme anlamına da gelmez. Oksijen meraklısı değilsinizdir ama, azaldığı ortamlarda kimyanız bozuluverir.
Yaratıcılığın eldeki iş üstünde yüzde yüz yoğunlaşma gerektirdiği, egoların kırılgan olduğu, ürüne ödenen bedelin üreticiye verilen değerin ölçüsü sayıldığı alanlarda daha da doğrudur bu.
Sanat öyle bir alandır.
Dobra dobra konuşmasıyla ünlü yazar ve eleştirmen Samuel Johnson'a iki yüzyıl önce aristokratlar İngiliz şiirinin geliştirilmesi için ne gerektiğini sorduklarında aldıkları yanıt ünlüdür:
"Şairlere para verin."
Bizim önemli şairimiz Necip Fazıl Kısakürek hayli zaman bankacılık alanında çalışmış olduğundan o nimetin değerini de, yokluğunun acısını da iyi bilirdi. Züğürtlükten çok çekti, örtülü ödeneğe muhtac olmak gibi onur zedeleyici durumlara düştü. Tiyatro alanındaki en derli toplu ürünü Para oyunudur.
Bugün ülkemizde o sanat dalında verim kısıtlayan kopukluk ve huzursuzlukların kaynağında da aynı dert var.

***
Her şeyin devletten beklenmemesi gerektiği tezine katılırım. Ama kritik noktalardaki boşlukları devletin doldurmasıyla kalkınma ve gelişmelerin hızlandırılabildiği de doğrudur. Ekonomide yapıldı bu.
Önce adam olup sonra zengin olunursa paranın hayrı görülüyor.
Toplumların adam olması kültür ve sanat yoluyla sağlam kişilik bilincine kavuşmaları demektir. O yolda gösteri sanatlarının birinci derecede işlevi vardır.
Sonuç alınması için para yetmez tabii. İlgi ve saygıyla sağlanacak atılımcılık da şarttır.
Ödenekli tiyatro icracılarımızın bir bölümü canla başla didinirken bir bölümü bürokratik çıkmazlarda köreliyor. Özel alanın büyük bölümünde de yaratıcılık kaygısı olmayışı yüzünden ithalatçılık ile yetiniliyor. Seyirci kitleleri kişilik bilinciyle ateşlenmiyor.
Onurla çalışan, sanatının hakkını verenin kendi hakkından da yoksun kalmaması için keseler açılmalı. Hem cömertçe, hem akıllıca.
Tiyatro Günü'nde mutad övgü sözlerinin havada kalmaması için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, bu konulara bilinçle eğildiği görülen yardımcısı Hüseyin Çelik'e, ilgili bakan Ertuğrul Günay'a sesleniyorum:
Hadi, bir de Tiyatro Açılımı!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA