Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

İyi gidiyoruz

Dün üç kişi bir yuvarlak masa çevresinde saatlerce konuşurken ekranlar oraya kilitlendi, medya kapılarda bekleşti, Türkiye "Toplantıdan ne çıkacak?" diye nefesini tuttu.
Düşünürseniz, çok tuhaf!
Görüşmenin düğümü gözaltına alınan askerlerdi. Herkes yargıya karışılmaması, onun kararlarının beklenmesi gerektiği konusunda hemfikir görünüyor. Öyleyse beklenir, yazılı açıklamada belirtildiği gibi yasal çerçevede sorunlar çözülür. Kapılarda heyecan çekilmesi anlamsızdı. Değil mi?
Değil.
Gerçekleri konuşalım.
Oyunlara geldik, "taraflar" yarattık, çatlakları derinleştirdik, ülkede çok şey gibi adaleti de böldük. Bugün yargı da yargılanmakta. Onun bölümleri şu ya da bu odaktan etkileniyor, yer yer bal gibi taraf tutuyor.
Öyle olmasa Erzurumspor-Erzincanspor maçı oynanır mıydı?

***

Yazık ki temel dert üç kişinin bir şeyleri tatlıya bağlamasıyla düzelecek gibi değil. Kafaların gözden geçirilmesi, toplum ikliminin değişmesi gerek.
Uluslararası anlaşmazlıklarda tırmandırma ("escalation") denen kavga yoğunlaşmalarında üslubun oynadığı rol kritik olabilir. Karı-koca atışmalarında bile kimi zaman tek sözcüğün söylenişindeki ses tonu barışmaya da yol açabilir, boşanmaya da.
Biz dıştan gaz alarak karşılıklı tavır ölçüsüzlükleriyle tırmandırmayı kendi iç çekişmelerimizde hızlandıra hızlandıra bu noktaya ulaştık. "Taraflar" birbirlerine yakıştırdıkları olumsuz rollere kendileri de inanmaya, tamtamlarına katılmayanlara "karşı taraf yandaşı" gözüyle bakmaya başladılar.
Akılcı düzen ve huzur isteyen herkesin önce kendi kafasını o açmazdan kurtarması şart.
***

Felsefede septisizm (her iddiaya şüpheyle yaklaşıp sorgulama) vardır. Çok yararlı bir projektördür. Onun ışığında serinkanlılıkla bakalım yurdumuzda çatışan tezlere.
Bir "taraf" ötekinin ülkeyi İran yapacağını söylüyor. Bendeniz buna niçin inanmadığımı çok kez belirttim burada. Günümüz Türkiye'sinde hiçbir odağın o sonucu amaçlaması için bir neden yok. Amaçlasa bile gerçekleştirecek gücü yok.
Öteki "taraf" ne diyor?
Kemalistler gerekirse demokrasi dışına çıkarak egemenlik sürdürmek istiyorlarmış. Onların vurucu gücüymüş silahlı kuvvetlerin içindeki kimi zorbalık heveslileri.
Geçmişe bakılırsa, evet, gerçek payı var o tezde. Ama iddia sahipleri söz konusu tehlikenin günümüzde de sürüp gittiğini, Balyoz hikâyesinin ise darbeci takımının son eylem denemesi olduğunu düşünüyorlar.
Bunu aklım kesmiyor. Çünkü suçlanan kişilerin hepsi kurmay. Her şeyden önce hesap ve mantık işidir kurmaylık. O alanın en üst düzeyine çıkabilmiş insanlar bilmezler mi yüzyılımızın Türkiye'sinde tankla bir yere gelinemeyeceğini, gelinse bile orada tutunmaya ve ülkeyi yönetmeye güçlerinin yetmeyeceğini?
Ayrıntılar mantığa sığmıyor zaten. Kuvvet komutanları darbe yapacaklarmış da, o günkü Genelkurmay Başkanı durdurmuş. Olacak şey mi?
Darbe yapmaya karar veren insan ne rütbe tanır, ne mevki. Çektiği gibi silahı, önüne çıkanı devirir. 27 Mayısçılar Genelkurmay Başkanı'nı esir almadılar mı?
***

Bereket versin iki gündür frenlerin tutmakta olduğunu gösteren belirtiler var. Fişleme öneren, kan tahliliyle vatandaş sınıflandıracak gibi konuşanlar da, Başbakan'a hakaret parolası yumurtlayanlar da hizaya getiriliyorlar.
Böyle devam! Kemikleşmiş saplantılardan paçamızı sıyırmaya bakalım. Görürsünüz, kazasız belasız düze çıkacağız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA