Çatışma gerektiren her uğraşta yenmek de vardır, yenilmek de. Pes etmedikçe, yenilgilerden sonra çaba tazeler, yenene kadar uğraşı sürdürürsünüz. Önemli olan, hedefin baştan yanlış seçilmemesidir.
Ben çok genç yaşta Marksizm'e bağlandım. İnsanlığın daha geniş adalete, özgürlüğe ve refaha o yoldan ulaşacağına inandım. Manen maddeten her şeyimi o ülkünün hizmetine verdim, uğrunda canımı çok kere tehlikeye attım.
Söz konusu düşünce sisteminin ilk uygulanma denemesi yanlış yerde yapıldı, üstelik liderinin erken ölümüyle bir manyak despotun tuzağına düştü; sonuç fiyasko oldu. Ama hedef yanlış değildi.
Doğru yerlerde doğru yaklaşımlarla insanlığın o yönde uygarlaşması için yollar her zaman açıktır. Elverir ki uygulamanın öncülüğünü üstlenenler rota saptırmasın.
Geçen yüzyılda Avrupa'nın komünist partileri sınıfta kaldılar o bakımdan. Adı komünist, icraatı faşist Stalin tezgahının körü körüne parçası oldular. Öyle yapmasalardı da ülkelerinde işçi sınıflarının kabaran gücünü iyi yönetselerdi ne Hitler iktidara gelebilirdi, ne Mussolini.
Yazık ki bugün de Marx'ın gerçekçiliğine yöneldiklerini gösteren bir belirti yok. Ağırlıklarının sıfıra yakın olması o yüzden.
İtalya'dakilerin en önemli gazetelerinden Il Manifesto'nun yeni yazarına bakın: Abdullah Öcalan. Köşesinden dünyaya lütfedeceği ilk akıllar arasında ne varmış, biliyor musunuz?
Toplumlarda iç barışı sağlamanın yolları.