Aile dostumuz bir yaşlı çift vardı.
Tartışırlardı durmadan.
Vaktiyle kadın kocasının kendisini aldattığına inanmış. Adamın iddiasına göre, o kuşku yüzünden karısı kendisini vergi kaçakçısı diye ihbar etmiş. Bu ve benzeri eski hikâyeleri başkalarının yanında da sık sık gündeme getirip kapışır, kendi haklarındaki iddiaları kabul etmez, ama birbirlerini suçlamayı sürdürürlerdi.
Adam "Yahu o dosyayı kapatmadık mı artık?" diye bağırırdı ara sıra. Sonra yine dosya açardı. Sağlıkları yerindeydi. Varlıklıydılar. Hiçbir somut dertleri yoktu. Yaşantıları ve malları mülkleri öyle ortaklaşa idiydi ki, ayrılmaları olası değildi. Didişmeselerdi birlikte rahat tamamlarlardı ömürlerini.
Olmadı. Huzursuz yaşayıp huzursuz öldüler.
***
Önceki gün ülkenin gündemi hırgür yüklüydü her zamanki gibi. Sayfalarla ekranlar sokak kavgalarının ve ağız dalaşlarının haberleriyle doluydu.
Geceye doğru televizyonlardaki bültenleri izleyeyim dedim. Üç komutanın tutuklanmadıklarının bildirilmesi ve yorumlanması saatler sürdü.
Sunucu kızlar söz verdikleri politikacıları susturamıyorlardı bir türlü.
"Herkesten hesap sorulmalı" teranelerine karşı
"Önce sizden sorulmalı" diye tutturuluyor, otuz saniyede verilecek yanıtlar onar dakikalık monologlara dönüşüyordu. Görüş bildirmesi istenen meslektaşlar da hiçbir şey söylemeden bir şeyler söyleme hünerinin örneklerini sıraladılar.
Sonunda doğru teşhisi Yavuz Donat koydu:
"Türkiye'nin enerjisi böyle harcanıyor."
***
Kavgacılığın kisvesi hep hak hukuk arayışı, demokrasi koruyuculuğu, ahlak savunuculuğu, şu, bu. İddiaların hepsine inanılırsa bütün
"taraflar" karşıdakileri düşman saymakta haklı. Çünkü iktidar da, muhalefet de, asker de, Türk de, Kürt de
"demokrasi suçlusu."
Öyle ya. Dinciler
"Kanlı ya da kansız, şeriat getireceğiz" yollu konuşmadılar mı? Muhalefet seçkinler saltanatını sürdürme statükoculuğunun temsilcisi değil mi? Asker darbe yapmadı mı, planlamadı mı? Türkler Kürtleri ezmedi mi? Kürtler hak aramayı masum kanı dökmekle karıştırmadılar mı?
Peki, geçmişe ilişkin iddialarda gerçek payı var diye şimdi ne yapılacak? Taraflar hangi zaferin peşinde? Hasım saydıklarını nasıl yenecekler? Yok etmeleri mümkün mü? Değilse, ne olacak?
***
Her şeyden önce temel gerçeği apaçık görmeliyiz:
Bugün Türkiye'de demokrasi savaşı falan verilmiyor. Düpedüz bilek güreşi var. Yeni güçler eskilerle koz paylaşıyor.
Olgunlaşmamış toplumlarda dövüşülür böyle durumlarda. Olgunlaşmışlarda tarafların kendi çıkarlarını akıllıca hesaplayıp nerede duracaklarını bilmesiyle yeni güç dengeleri dövüşsüz kurulur.
Sonuç ile nedeni karıştırmamalıyız. Kavga çıktığı için karşınızdakiyle düşman olmazsınız. Karşınızdakini düşman bellediğiniz için kavga çıkar.
***
Yara kaşımak diye bir deyimimiz var. İyileşmeye yüz tutan kesiği kabuk kaldıra kaldıra yeniden kanatma aptallığını dile getirir.
Sabah akşam nefret türküleri söyleyerek onu yapıyoruz bugün.
Elbette gerçekler açığa çıkarılmalı, davalara bakılmalı, hesaplar görülmeli. Ama hedef yara kaşımak değil, dosya kapatmak olmalı.
Bir an önce. Usulünce, sakin sakin. Uygarca.
Temelde toplumumuzun bunu başarabilecek ve ters yöndeki dış kurcalamaların tuzağına düşmeyecek kadar olgunlaşmış bulunduğuna inandığım için iyimserim.