İnternette dolaşan yazı şöyle başlıyor…
"Diyelim ki, mesai saati bitti ve siz de akşam 18.30 civarında, alışılmadık derecede zorlu bir iş gününün ardından ve tabii ki tek başınıza arabanıza binip evin yolunu tuttunuz. Çok yorgunsunuz ve canınız da fena halde sıkkın. Birdenbire göğsünüzden, kolunuza ve çenenize doğru yayılmaya başlayan korkunç bir ağrı hissediyorsunuz. En yakın hastaneye sadece on dakikalık mesafedesiniz ama hastaneye ulaşmayı başarıp başaramayacağınızdan bile emin değilsiniz…"
***
Ne yapacaksınız?
Ya da ne yapmanız lazım?
Yalnız başınızayken kalp krizi geçirirseniz nasıl hayatta kalırsınız?
Ve daha iç karartan bir yığın soru...
***
İnsanlar kalp krizi geçirdiği sırada çoğunlukla tek başınadır…
Etrafta yardım edecek kimse de yok.
Kalp atışları düzensizleşen, kendini bayılacakmış gibi hisseden birinin bilincini yitirmeden 10 saniyesi var.
Evet, sadece 10 saniye…
1-2-3-4-5-6-7-8-9-10.
İşte bu kadar…
***
Kalp krizi geçirenlerin ağrısı şiddetli olur.
Nefes almakta zorlanır…
Hele ilk kez geçirenler ne olduğunu anlamaz bile…
Tıpkı benim gibi…
Sabaha karşı göğsümde başlayan şiddetli ağrının ne olduğunu anlayamamıştım…
Dindirmek için yaptıklarımı hatırlıyorum da…
Meğer her an ölebilirmişim.
Bakın neler yaptım.
***
Önce banyoya girdim…
Soğuk suyla duş aldım…
Ağrım biraz hafifler gibi oldu.
Duştan çıkıp evin içinde yürüdüm bir süre.
Sonra da divana uzanıp televizyon izledim.
İki dakika sonra kabus geri döndü…
Hastaneye giderken yolda ağrıdan bayılacak gibi oldum.
Zaten gerisini hatırlamıyorum bile…
***
Paniğe kapılmak yokmuş…
Külahıma anlatın siz onu… H
ele ikinci kez kalp krizi geçirenler için...
Bu hiç mümkün değil ki...
Ağrıyla birlikte korku yüreğe düşmüş bile...
Bir de arabayı sağa çekip dörtlüleri yakmamız öneriliyor.
Sonra arabanın arkasına geçip sırt üstü yatacakmışız.
Bacaklarımızda eğer derman kaldıysa tabii arka tampona yaslayıp kuvvetli kuvvetli öksürecekmişiz…
Şayet o sırada birileri geçerse yanımızdan ve hâlâ aklımız başımızdaysa yardım istemeyi unutmayacakmışız...
Vay be...
***
Unuttum,
iki saniyede bir öksürüp, derin derin nefes almayı ihmal etmemeliymişiz…
Öksürük kalbe tazyik yapar, kalp atışları da normale dönerse hastaneye yetişebilirmişiz…
***
Eski Türk filmlerini hatırlayanınız var mı acaba…
Birinde kötü adam
Erol Taş, iyi adam
Hulusi Kentmen'i evinde yakalamıştı.
Kalp hastası Hulusi baba kızı
Filiz Akın'ı kaçıran adamların peşine düşmüş, kendini iyi hissetmeyince evine dönmüştü.
Ağanın adamı Erol Taş da aynı anda içeri girmiş, kızını aramaması için Hulusi babayı tehdit etmişti.
O sırada kalp ağrıları tutan Hulusi baba masanın üzerindeki küçük bir ilaç kutusuna elini uzatmıştı.
Kötü adam Erol Taş, masaya tekmeyi vurduğu gibi ilaç da havaya uçmuştu…
Kalp ilacına yetişemeyen Hulusi babanın yere yığılıp ölümü yıllar sonra bile hâlâ gözümün önündedir…
***
O zamanlar kırk yıl düşünsem bir gün o kalp ilacını saniyeleri uzatmak için sürekli yanımda taşıyacağım aklıma gelmezdi…
Oysa şimdi ben her gece avucumda o ilaçla uyuyorum.
Kriz anında telaşlanmadan ilacı dil altına koyabileceğimden şüpheliyim…
Hele arabanın arkasına geçip ayaklarımı tampona uzatmak mı?
Zor görünüyor.
***
Kalp ağrısının hiçbiri iyi değil dostlar.
Önemli olan kalbinize baştan sahip çıkmanız…
Olur olmadık yemekleri mideye, meseleleri de kalbe atıp yormamak lazım…