Diyarbakır'dayım. Şimdi bir otel odasında, köşe yazarı arkadaşım Sevilay Yükselir bir yanda ben diğer yanda.
Az önce geldik Türkçesi Nevruz, Kürtçesi Newroz kutlamalarından. İki milyon kişinin arasından.
Kucaklaşmalardan, barış dileklerinden, nihayet gelen ve beklenen o tarihi mesajdan.
Çalıyor telefonlarım, durmuyor. Haberci arkadaşlarım canlı yayınlarına konuk olup gördüklerimi yani izlenimlerimi aktarmamı istiyorlar.
Bense olduğum yerde duruyorum. Sanırım kafam biraz karışık.
Emin olduğum tek şey güzel vatanımda barış istediğim. Mesela bugün Nevruz'u izlerken yanımda duran 12 yaşındaki Kürt kızı Zilan'ın savaşla değil birlik beraberlik içinde büyümesini, gözyaşı dökmemesini istediğim.
Zilan 'yeşermek' demekmiş. Bir diğer anlamı da 'kadınların öncüsü'. Öyle saf ve güzeldi ki Zilan, başındaki saç bandını çıkartıp bana verdi 'Al' dedi 'Beni unutma'. Ben de ona ucunda nazar boncuğu olan bilekliğimi verdim. Gözleri parladı.
Gözleri parlamalı Zilanların.
İşte tek bildiğim bu. Baktığım tek yön bu.
Barışın yönü. Bir pankartta şöyle yazıyordu 'Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz'.
Peki acaba bunu herkes biliyor muydu?
Sosyal medyada sayısız hakarete uğruyorum sabahtan beri. Sırf Diyarbakır'a geldiğim için. Ne Türklüğüm kaldı ne namusum.
Bu topraklar hepimizin değil mi? Birbirimize el uzatmanın zamanı gelmedi mi?
Gazeteci camiası da burun kıvırdı koşup buralara gelmeme. Ben kimmişim ki, süreç benim gibi bir magazin figürüne mi kalmış yani.
Ayrımcılığın yeri, sınırı, eğitim seviyesi yok ki. Memleketimin her yerinde gruplaşmışlar, kendilerini bir yerlere koymuşlar, başkalarını ayak altına almışlar, ezberlerinden olmayanı horlamayı marifet sanmışlar.
Bugün ne gördüğümü soracak olursanız eğer; hiç beklemediğim, bilmediğim, ummadığım, bakıp da görmeyi beceremediğim bir memleket gördüm.
Savaş istemeyen çocuklar, anneler, teyzeler gördüm. Oğlunun biri dağda diğeri askerde babalar gördüm.
Niyazi Koyuncu'nun türküleriyle coşan iki milyon kişi gördüm.
Umut gördüm.
Sürece inanan yüzbinleri gördüm. Oturdukları yerden sanal dünyalarında ahkâm kesip de kıllarını kıpırdatmayanların gönül ferahlıkları pahasına barışı köstekleyebildiklerini gördüm.
Mutluluk gördüm. Tedirginlik gördüm. Güven gördüm. Güvensizlik gördüm.
Biraz da magazinden olsun; Diyarbakır'a gelirken uçakta karşılaştığım Nihat Doğan'ın sevgi seli içinde neredeyse ezileceğini gördüm. Ona sunulan sonsuz saygıyı gördüm.
Twitter dünyasının ne kadar gerçekten uzak olduğunu gördüm.
Bazı şeyleri anlamakta geç kaldığımı gördüm. Ama nereden başlarsak kârdır onu da gördüm.
Ben bugün Zilan'ın gözlerini gördüm. Ellerini tuttum.
İnşallah ben bugün barışı gördüm.