Çok uzağa gitmeye gerek yok, son bir hafta içinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarına, parti içindeki tartışmalara bakınca şaşırmamak elde değil. İnsan ister istemez "Hangi CHP'ye güveneceğiz" demek zorunda kalıyor. Son dönemde Kılıçdaroğlu'nun partiye tam hakim olması, halka dokunan, değişime sahip çıkan politikalara öncelik veriyor görünmesi umut yaratmıştı.
Bunu da sık sık yazdım. Alın eski başbakanlardan rahmetli Adnan Menderes'in anıtı önündeki saygı duruşunu... İlk kez bir CHP lideri 27 Mayıs darbecilerinin astığı başbakanın anıtını ziyaret ediyor, özür dileyecek bir adım atıyordu.
Ve kendi deyimiyle "Ezber bozan" bir tespit yapıyordu:
"Tarih bize ders verdi, dersimizi aldık ve öğrendik."
Gerçekten önemli bir açıklama... Düne kadar darbelerden medet uman bir partinin lideri idam edilen eski başbakanın önünde saygı duruşunda bulunuyor ve "ders aldık" diyordu.
Bunları görünce "CHP değişiyor" diye umutlanıp destekliyoruz ama sonra tam tersi bir açıklama geliyor.
Şimdi darbelerden ders aldığını söyleyen Kılıçdaroğlu'nun Balyoz darbe girişimi davasıyla ilgili söylediklerine bakın. "Bu ülkede yargıç var, savcı var ama adalet yok." Hani ders alınmıştı. Önce darbecilerin siyasileri idamına karşı çıkıp saygı duruşunda bulunacaksınız sonra da darbe girişimcilerini savunacaksınız. Hadi Türkiye'deki adalet sisteminin yanlı olduğunu düşünüyor ve güvenmiyor olabilirsiniz.
Peki, AİHM'nin o davaya ilişkin kararlarına ne diyeceksiniz?
Mahkemenin net biçimde "makul şüphe var" dediği bir darbe davasını sosyal demokrat bir parti nasıl savunur?
Balyoz Planı'nın lideri konumundaki emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın başvurusu üzerine AİHM'nin verdiği şu karar size bir şey ifade etmiyor mu?
"Davacının cezai suç işlediği şüphesiyle tutuklanması için makul gerekçelerin bulunduğuna hükmedilmiştir."
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu aynı gel gitleri, Oslo süreci tartışmalarında da ortaya koydu. Bırakın kendi partisinin sözcüsü Haluk Koç'un Oslo sürecine ilişkin söylediklerini bizzat kendisinin söylediklerinde de çelişki var.
Bakın ne diyor:
"Eğer silah bırakılacaksa elbette PKK ile görüşmeler başlayabilir"
Peki, Oslo süreci tam da bu değil mi?
Biraz daha geriye gidelim, Demokratik Açılıma ve Habur sürecine "ihanet projesi" deyip ortalığı ayağa kaldıran kimdi?
Ve özel olarak Habur bir silah bırakma girişimi değil miydi?
Bu tür süreçlerin içeriğine yönelik eleştiriler elbette olabilir ve bunu dile getirmek de muhalefet partisinin görevidir. Ancak eski CHP toptan karşı çıktığı için bunu hiç yapmadı.
Yeni CHP'de ise hem her kafadan bir ses çıkıyor hem de farklı bir şey söylüyormuş gibi yaparak aynı şey söyleniyor.
Haklı olarak Başbakan Erdoğan da şöyle diyor: "CHP'de kimi dinleyeceğimizi, kimi ciddiye alacağımızı bilemez olduk"
CHP'nin bir inandırıcılık ve güven sorunu olduğu çok açık. Öyle olduğu için iktidar olan AK Parti, üçüncü döneminde yüzde 50 oy alırken, ana muhalefet olarak CHP ancak onun yarısı kadar oy alabiliyor.
CHP'deki bu gel gitler sadece toplumda değil, parti içinde de derin bir güvensizlik yaratıyor. Silivri ile arasına mesafe koyamayan, 27 Mayıs 60 darbesine karşı çıkıp sonra son darbecileri savunan CHP, böyle giderse bu pozisyonunu bile koruyamayacak.