Türkiye'nin değişmesi mi Kürt meselesini öne çıkartıyor, yoksa PKK'nın şiddeti mi?
Her iki taraftan da PKK diyenler olsa da asıl dinamik dünyanın ve Türkiye'nin değişmesiyle birlikte halkın yükselen demokrasi mücadelesidir. Irak ve Suriye'deki gelişmeler de gösteriyor ki Kürt sorunu bir dünya sorunu olmaya doğru gidiyor.
Ortada tarihsel derinliği ve coğrafi genişliği olan bir Kürt meselesi var. Soğuk savaş döneminin bitmesinden sonra ulus devlet parametreleriyle hareket edenler bunu görmese de küreselleşme sadece Türkiye, İran, Irak ve Suriye'deki Kürtleri değil, bütün dünyadaki farklılıkları açığa çıkartıyor.
Türkiye, son 10 yıllık değişimiyle bunda ön aldı ama henüz tamamlayamadı. Bu süreçte Türkiye toplumu demokratikleşmenin nimetlerini gördü ve daha fazlasını istiyor.
Balkanlar'da olanlar, şimdi Ortadoğu'da yaşananlar hatta yarın Kafkaslar'a, Uzak Asya'ya uzanacak olanlar da küreselleşme ve demokratikleşmenin bir dayatması...
Demokratik siyasetin gereği, süreci, soğuk savaş dönemine takılıp kalmadan, topluma acı yaşatmadan geçirmektir.
Sırp yöneticileri, Saddam, Mübarek ve Kaddafi gibi diktatörler bunu yapmadığı için ülkelerinde katliamlar yaşandı. Kendileri de ya öldürüldü ya da yargılandılar. Suriye'de Esed'i bekleyen son da bundan farklı olmayacak.
Türkiye demokratikleşmeyi bir biçimde hayata geçirdiği bugün farklı bir yerde... Ama hâlâ şiddet sarmalından çıkıp asıl meselesine dönemiyor.
Ve bu nedenle derin bir Kürt paradoksu yaşıyor. Yaşıyor çünkü PKKKürt meselesi ilişkisi doğru kurulmuyor.
Hem Kürt meselesiyle PKK ayrı tutuluyor hem de o meseleyi çözecek adımlar PKK'ya endeksleniyor. Ve her defasında aynı şey söyleniyor: "Demokratik adım atılırsa PKK'nın hanesine yazılır."
Tam bir klasik soğuk savaş dönemi yaklaşımı...
Bölgeyi dolaştığımda, İstanbul gibi büyük şehirlerdeki Kürt kanaat önderleriyle konuştuğumda aldığım cevap ise bunun tam tersi.
PKK'nın çıkış olaylarını da iyi bilen bir işadamı şöyle diyor: "Kilidi demokrasi ve daha fazla demokrasi çözer. Cesur adımlarla önce genel bir af çıkartılmalı. O dağdaki insanlar bunu bekliyor. Resmen ölüme gidiyorlar. Sonra da demokratik açılıma devam edilmeli. Bunu kim yaparsa onun hanesine yazılır. Bu halka güvenmek gerekiyor. Halk kimsenin hakkını yemez ve yedirmez."
Atılacak adımların PKK hanesine yazılacağı korkusu yeni değil, hep var. Bu korkuyla bir yere gidilmeyeceği de çok açık.
Kamuoyunda "balıkçı" lakabıyla bilinen İlhami Işık şöyle diyor:
"Şunu görmeliyiz, Kürtlerin hak, hukuk ve özgürlükleri ne kadar artarsa Türkiye o kadar rahatlar. Doğru adımı kim atarsa onun hanesine yazılır. Kimse şunu hesaba katmıyor; bugün PKK bir ayaklanma moduna giremiyorsa bunda küçük de olsa atılan demokratik adımların katkısı yok mu? Yarın bu haklar tam anlamıyla hayata geçirildiğinde PKK bir şey yapamaz. Birileri PKK'yı devam ettirebilir. Bu dünyanın en gelişmiş ülkesinde bile olabiliyor. Ama halk atılan demokratik adımları unutmaz ve sahip çıkar."