Cumartesi günü Demokrat Parti'nin olağan kongresi vardı. 10'a yakın adayın yarışacağı DP kongresinde Cindoruk'un genel başkanlığı bırakıp bırakmayacağı ve yerine kimin geleceği beklenirken, devreye sürpriz bir isim girdi; Namık Kemal Zeybek...
Eski Kültür Bakanı ve MHP geleneğinden gelen Zeybek deneyimli bir siyasetçiydi ama devreye sürpriz girişi "siyaseti dizayn" olarak nitelendi.
Ve Zeybek'in "Bir Aydın Doğan operasyonu" olduğu yazılıp çizildi.
Gerçekten de olup bitenlere bakınca ortada garip şeylerin döndüğü açıktı. Yüzde birlere düşmesine rağmen DP üzerinde hâlâ plan yapılıyordu.
Daha önce genç siyasetçilerden Süleyman Soylu'ya karşı cephe oluşturup eskileri göreve getiren gizli eller, bu kez eski siyasileri saf dışı bırakacaktı.
Uzun yıllardır siyaseti, parti kongrelerini izleyen biri olarak DP'nin son kongresinde olup bitenleri şaşkınlıkla izledim.
Örneğin şimdi eski olan DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk partisinin kongresine gitmedi ya da gidemedi.
İlginç değil mi?
Kurt siyasetçi kongreden bir gün önce canlı yayına çıktı. Turp gibiydi ve kararını o gece vereceğini açıklıyordu.
Kongre sabahı da aynı kararlılığı sürdürdü. Sonra birden ne olduysa Cindoruk'un "tansiyonu yükseldi" ve kongreye gidemedi. Ne son konuşma yaptı, ne de aday oldu.
Sanıyorum siyaset tarihinde bir ilk yaşandı.
Saadet Kongresi'ni hatırlayın. 84 yaşındaki Erbakan zor yürümesine rağmen o salona gelmiş ve Numan Kurtulmuş'a tepki gösterilmesini sağlamıştı.
Cindoruk'un son dakikaya kadar aday olmayı düşündüğü bir kongreye gelmemesini sağlık sorunuyla açıklamak mümkün değil. Kendi gönlüyle olsaydı mutlaka gelirdi. Anlaşılan devreye birileri girdi ve Cindoruk'u devre dışı bıraktı. Tıpkı Baykal gibi o da dost bildiği "güçler"in kurbanı oldu.
Unutulan Japon askerleri gibi
Şimdi buraya bir nokta koyup CHP'ye bakalım. CHP'de kasetle başlayan ve yayınlarla devam eden dizayn süreci ile DP'deki gelişmeler örtüşüyor.
Her iki partide, bir "toplumsal mühendislik" çalışması yapıldığı şüphesi hiç de yabana atılacak gibi değil.
Ancak benim merak ettiğim soru şu; "Bu mühendislik çalışmaları ne işe yarayacak?"
Yani CHP ve DP'nin oyunu artırıp iktidara mı getirecek, yoksa onlara zarar mı verecek?
Söz konusu olan "dost güçler" olduğu için zarardan çok yararı bekleniyor.
Peki, gerçek böyle mi olacak?
Bir an 2007 seçimleri öncesini hatırlayın. Cumhuriyet mitinglerinden DYP-ANAP birleşmesinin bozulmasına kadar bir dizi plan yapıldı. Sonuç ne oldu? Yüzde 47 tokadı...
Bu tür operasyonların arkasında ister İstanbul sermayesi olsun, isterse etkili bir grup fark etmiyor. Siyasi partiler doğru siyaset geliştirmedikleri sürece oy almaları mümkün değil. Hele adam yerleştirmeler tam aksi sonuç veriyor.
Bu açıdan CHP'ye bakınca şaşırmamak elde değil. Çünkü bugün partiye katılan ve tartışılan iki ismin, Oktay Ekşi ve Nebil İlseven'in CHP'ye ne katacağı pek hesaplanmamış görünüyor.
Alın Ekşi'yi... Halka dokunan ve değişim arayışı içinde olan CHP'ye yeni oy mu getirecek? Ya da milletvekili çıkaramadığı 35 ilden birinde aday olsa oy patlaması mı yapacak?
Aynı şekilde eskiden beri sosyal demokrat çevrede olan Nebil İlseven, İstanbul'un yoksulları ve muhafazakârlarıyla daha güçlü bir bağ mı kuracak?
Gürsel Tekin kendisiyle Nebil İlseven'i kıyasladığında bunu görmüyor mu? İlseven iyi niyetle ve canı gönülden çalışsa bile duruşu itibariyle toplumla buluşmakta zorlanacak. Bunu CHP'nin tabanı görüyor.
Peki, CHP yönetimi bu riske neden giriyor?
Doğrusu CHP ve DP'deki bu gelişmeleri izleyince aklıma İkinci Dünya Savaşı'nın bittiğinden haberleri olmayan Japon askerleri geliyor.
Unutulan askerler her gün sipere çıkıp, düşmanı bekliyor.
Oysa savaş bitmiş, Japonlar yenilmişti ama onların haberi yoktu.
Her iki parti yöneticilerini de, "toplum mühendisleri"ni de Japon askerlerine benzetiyorum.
Ne yazık ki iki kesim de Türkiye'deki eski sistemin bittiğini görmüyor ya da kabullenemiyor. Belki de bu yüzden zamanı geçmiş siyaset yöntemlerini devreye sokmaktan bıkmadılar... Anlaşılan bir seçim dersine daha ihtiyaçları var.