CHP'nin 15. Olağanüstü Kurultayı beklentilerin aksine sakin başladı.
Beklentilerin aksine diyoruz çünkü eski Genel Başkan Deniz Baykal ve eski Genel Sekreter Önder Sav gibi iki siyaset kurdunun ne yapacağı merak ediliyordu.
Bu merak kurultayın son gününde noktalandı ama yine de ne olur ne olmaz diye bakılıyordu.
Ankara'nın yeni kapalı spor salonu Arena'ya girdiğimde, hava bambaşkaydı. Tam bir Kılıçdaroğlu rüzgarı esiyordu. Ne Baykal'ın adı anılıyor ne de Sav'dan söz ediliyordu.
Delegesi de, parti görevlisi de sanki o partinin daha 7 ay öncesindeki en güçlü isimler onlar değilmiş gibi davranıyordu.
Öyle ki bu iki siyasi aktörün salona girişleri bile hissedilmedi. Zamanı geldiğinde gitmeyen siyasetçinin yıpranarak gitmesi çok hazin... Siyaset böyle bir şey mi acaba? Salon da onların zamanındaki salonlardan çok farklıydı. Düzenli, ferah ve kalabalık...
Bu çağdaş zemine rağmen yine de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun salona girişi ve salonda yürüyüşü kargaşa içinde geçti. Daha rahat bir platform yapılabilirdi.
Kurultaya CHP dışından da yoğun ilgi vardı. Siyasi parti temsilcileri, sivil toplum önderleri ve yabancı misyon temsilcileri bir hayli fazlaydı. Ne de olsa müstakbel iktidar adayı bir partinin kurultayı yapılıyordu ve "Yeni CHP" liderinin nasıl bir mesaj vereceği merak ediliyordu. Dahası bu kurultay bir Kemal Kılıçdaroğlu kurultayıydı. Bundan sonra atılacak her adımın, söylenecek her sözün sevabı da günahı da Kılıçdaroğlu'na ait olacaktı. Bu nedenle herkes pür dikkat Kılıçdaroğlu'nun konuşmasına odaklanmıştı.
Kılıçdaroğlu, kürsüye çıkmadan önce salonu dikkatle izledim. CHP "yeni" bir yola çıkıyordu, ama sloganları, şarkıları, marşları hep aynıydı. Sık sık 10'uncu yıl marşı çalınınca ister istemez SKYTürk'teki program arkadaşım Enver Aysever'i hatırladım.
Aysever, "10'uncu yıl marşı yerine 100'üncü yıl marşı hazırlamalıyız..." dediği için adeta topa tutulmuştu. Şimdi çevremdeki herkes aynı tepkiyi veriyordu; "Yeni CHP'ye yeni şarkılar ve yeni marşlar gerekiyor."
Şimdi gelelim Kılıçdaroğlu'nun konuşmasına... Aslında beklenenin ötesine geçmeyen bir konuşmaydı. Ama yine de siyaseti odağına aldığını ve Türkiye'nin tüm sorunlarına dokunduğunu söylemek mümkün. En azından Laiklik ve rejim üzerinden, gerilim yaratan değil, siyaset üreten bir yaklaşım çizdi Kılıçdaroğlu.
Yeni CHP'nin "yeni" olduğunun göstergesi ise konuşmadan çok Parti Meclisi'nin kimlerden oluşacağıydı. Merakla beklenen Parti Meclisi listesi açıklandığında şaşkınlık yaşayanlar da oldu, makul karşılayanlar da... Doğrusu Kılıçdaroğlu biraz da şaşkınlıkla karışık bir liste çıkarmıştı ortaya. Parti içi dengeyi bir biçimde gözetmişti ama yeni isimler daha fazlaydı ve parti dışından gelenlerin nasıl bir uyum sağlayacakları ve hangi ölçüyle alındıkları bilinmiyordu. Örneğin Bülent Kuşoğlu, Faik Tunay ve Ali Arif Özzeybek isimlerini görünce şaşırmadım desem yalan olur. Çünkü bu isimler uzun süredir farklı yapılarda siyaset yapıyordu. ANAP'tan Demokrat Türkiye Partisi'ne, DYP'den Abdüllatif Şener'in Türkiye Partisi'ne hatta Sarıgül'e kadar uzanan bir dizi siyasi yapı içinde yer aldılar. Şimdi ise CHP'deler...
Bir anlamda ortaya çıkan CHP'de yok yoktu. Baykalcılar, Sav'cılar, Ulusalcılar, Genelkurmay'a yakın isimler, eski merkez sağcılar, Rahşan Hanım kontenjanından girenler, Kürt siyasetini temsil edenler ve sosyalistler...
Buradan nasıl bir siyaset üretileceğini doğrusu merak ediyorum. Ancak şunu da söylemek gerekiyor, Yeni CHP'liler arasında Prof. Dr. Binnaz Toprak, Dr. Muhammet Çakmak, Sezgin Tanrıkulu, Gülseren Onanç, Haluk Eyidoğan gibi isimlerle eski CHP kadrosu arasında bir uyum sağlanırsa çok şey de değişebilir. Parti Meclisi listesinin dikkat çeken bir yönü de kadın ve gençlerin ağırlıkta olması... Siyasetin içinden geldikleri için yeni sayılmasalar da gençlerin ve kadınların Parti Meclisi'nde ağırlıkla yer almaları önemliydi.
Son söz: Parti Meclis'i seçiminde sürpriz olur mu? Daha önce de yazdığım gibi başta Gürsel Tekin olmak üzere çizik yiyen olabilir.