Türkiye toplumu ilk kez bir anayasanın oluşum sürecine katılıyor. Sadece toplum açısından değil, sivil siyaset açısından bu yeni bir deneyimdir.
Bu deneyimin nasıl siyasal sonuçlara yol açacağını 13 Eylül'den sonra çok daha net göreceğiz.
Daha önce sürecin bu yanına dikkat çekmiştim, ama bu değişimi en sade biçimde Prof. Dr. Serap Yazıcı dile getirdi:
"Anayasa vatandaşa iniyor..."
Bugün meydanlarda, medyada yaşanan siyasi gerilimin asıl nedeni bu. Referandum, anayasa paketinin içeriği üzerinden değil, siyasal söylemler üzerinden yürütülüyor. "Hayır Cephesi" bir blok olarak tek tek maddelerden çok AK Parti iktidarının son 8 yıllık uygulamalarını eleştiriyor.
Oysa bu bir genel seçim değil. Ve bu oylamayla iktidar da değişmeyecek. Ama daha önemli bir mesele var; Anayasa yapma yetkisi vatandaşa geçecek.
Son 50 yılda yapılan 61 ve 82 anayasasına bakın. İkisini de askeri darbelerin görevlendirdiği "memurlar" yaptı. Hiç tartışılmadan, hatta korkunun hüküm sürdüğü bir ortamda halkoyuna sunularak...
12 Eylül'de oylayacağımız anayasa paketinin içeriği yetersiz de olsa "anayasanın vatandaşa inmesi" cumhuriyetin demokrasiyle buluşması açısından bir dönüm noktası olacağı çok açık...
Bu süreç ister istemez siyaseti de normalleştirecek.
İçerik üzerinden haklı argüman sunamayan muhalefet, bilinçli bir biçimde siyasi kampanya yürütüyor. İşte bu kampanya da siyaseti mecburen Türkiye'nin temel sorunlarına yöneltiyor.
Bu paradoksu da en yoğun biçimde CHP yaşıyor. Eksik de olsa, zamansız da olsa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun hem "Türban biz çözeriz" çıkışı, hem de "genel af" yaklaşımı bu sonucu doğuruyor. Kullandığı dil eski siyaset dili de olsa yeni şeyler söyleme gereği hissediyor.
Bu çıkış, o cepheden AK Parti'yi zorlamak olarak görünse de aslında CHP'yi kendi içinde derin tartışmalara sürüklüyor.
Ve CHP'yi politika üretmek zorunda bırakıyor.
Gerçi Kılıçdaroğlu'nun söylediği siyasi çıkışları, bir gün bir grup başkan vekili, bir başka gün bir milletvekili düzeltiyor ama dar alana sıkışan CHP tabanının yeni siyasi açılıma hazırlanması da pek kolay değil.
Aynı şey BDP çizgisinde de yaşanıyor. Şimdiden başladı ama önümüzdeki süreçte daha çok göreceğiz, bu çevre de sivil politikalarla toplumun karşısına çıkmak zorunda.
Süreç, yeni anayasa vaat eden AK Parti'yi de daha cesur ve daha özgürlükçü bir çizgiye götürecek.
Gördüğünüz gibi referandum süreci daha şimdiden siyaseti etkilemeye başladı. "Evet"in açık ara önde çıktığı bir 13 Eylül sabahı düşünün...
Sadece anayasa yapma yetkisi halka geçmeyecek, vesayetçi bürokratik yapı sarsılırken, oradan beslenen siyaset sınıfı da değişmek zorunda kalacak.
Bu "Evet" çok şey ifade ediyor.