Sivil asker ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. 4 Ağustos 2010 akşamı tarihe not düşülen bir akşam oldu.
Geçmişte sivillerle askerler arasında sorun yaratan Şûra toplantıları elbette oldu ama ilk kez, bir sivil iktidar, Anayasa'da yer alan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünün gereğini tavizsiz yerine getirdi.
Adı suça karışan, haklarında "yakalama" emri olan generalleri terfi ettirmedi. Olması gereken buydu ve bu ilk kez adı konularak yapıldı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan Yüksek Askeri Şûra kararları açıklandığında aklımdan geçen şuydu:
"Türkiye'nin normalleşmesi devam ediyor..."
Artık, ordunun kendi sınırlarına çekileceği bir dönem başlayacak. Siyasete bulaşmayan, darbe yapmayı düşünmeyen, Cumhuriyet'i "koruma ve kollama" görevini kendi toplumuna devreden bir orduya doğru gideceğiz.
"Sözde değil, özde demokrasi"ye ve hukuka saygılı bir ordu... Kendi içinde suça bulaşanları korumayan, ayıklayan, halkına doğru bilgiler veren ve denetlenen bir ordu...
Artık, "Kırmızı Kitap"la siyaseti dar alana hapseden, milli güvenlik konseptiyle "iç düşman" yaratıp toplumu korkutan bir ordu olmayacak.
Çağı yakalayan, teknik gücü yüksek, yeni bir orduya doğru gidiyoruz.
Kuşkusuz sadece ordu değişmeyecek, ordudan daha fazla siyaset değişecek. Sivil asker ilişkilerinde dik duran bir AK Parti iktidarıyla yarışmak bundan sonra pek kolay olmayacak...
Türkiye'de sürekli darbe yapan, müdahale eden bir ordu nedeniyle çözüm üretmeyen geniş bir siyasi sınıfı var. "İyi ki ordumuz var" diyen bir toplumsal kesim var.
Sırtını orduya dayayan bu kesimler yolun sonuna geldi. Bundan sonra çalışmadan, yeni siyaset üretmeden, daha özgürlükçü olmadan siyaset yapılamayacak.
Bunlar "Nasıl olsa ordu var" diyerek toplumu kazanmak için yeni politikalar geliştirme zahmetine bile katlanmıyor.
Son yıllarda bu kesimlerin "toplumun özgürleşme talebi" karşısında siyaset üretmeyip, içe kapanmalarının, öfkelenmelerinin nedeni de bu...
İşte 4 Ağustos kararları bu siyasal tembelliğe son verecek. Siyaset normalleşecek... Artık orduyu sürekli göreve davet eden, "ülke elden gidiyor" diye kışkırtan siviller, siyasi partiler olamayacak, onlar da ister istemez toplumla bağ kurup, yeni politikalar geliştirmek zorunda kalacaklar.
Özellikle CHP'nin bu süreci doğru okumasında yarar var. "Yeni CHP" diye yola çıkan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun şu sözleri hâlâ eski Türkiye'de kaldığını gösteriyor:
"Öteden beri askerlerin terfilerinde ve emeklilik sistemlerinde teamüller var. Bu teamüllere siyasetin çok fazla burnunu sokmaması gerekiyor."
Hangi demokratik ülkede sivil otoriteyi yıkmaya kalkan, dinlemeyen, bağımsız kararlar veren bir ordu var? Ve bunu savunan bir "sosyal demokrat" parti var?
Türkiye normalleşiyor... Siyaset de normalleşecek.