Görüşmelere ara verince bir süre Varşova'nın eski şehir denilen bölgesini gezdik. II. Dünya Savaşı'nda Nazilerin yüzde 98'ini yakıp yıktığı bu kent, savaştan sonra yeniden inşa edilmiş. Sıcak, sakin bir şehir eski Varşova...
Aklıma iki kutuplu dünya geliyor. Mehmet Ali Ağca'nın Roma'da Polonya asıllı Papa'ya suikastı... Sokaklarda sık sık Papa'nın büstlerine, resimlerine rastlıyorum. 80'li yıllardan kalma bir Lech Walesa fenomeni var; bir işçi önderinin Gdansk'taki direnişi ve sonrasında cumhurbaşkanlığına yükselişi... Ardından Piyanist ve Schindler'in Listesi filmlerini anımsıyorum. İnanılmaz bir acı yaşamış bu ülkenin halkı.
Türkiye ile ilişkiler Osmanlı döneminde "Lehistan" la (Polonya'nın da içinde olduğu coğrafya) başlamış. Osmanlı, Litvanya'nın da içinde olduğu Lehistan'ın 1700'lerin sonunda Rusya, Prusya (Almanya) ve Avusturya tarafından paylaşılmasını hiç kabullenmedi. Padişah yabancı ülke büyükelçileriyle bir araya geldiğinde hep Lehistan büyükelçisinin koltuğunu boş bırakır ve sorarmış; "Nerede kaldı bu Lehistan elçisi?"
Vezir'in Padişaha verdiği cevap ilginçtir: "Lehistan elçisi yoldadır. Yollardaki müşkülat yüzünden gecikmiştir..."